Tgrt Haber
Ramazan Vuslat
Ramazan Vuslat
23 Şubat 2015 20:04

Bülent Arınç'tan Bakanlar Kurulu sonrası önemli açıklamalar

Hükümet Sözcüsü Arınç, 'TBMM'de, ne garip bir koalisyon ki birbiriyle hiç uyuşamayacağını düşündüğümüz üç parti, İç Güvenlik Paketi'nin görüşülmesini engellemeye çalışıyor' dedi.

Bülent Arınç'tan Bakanlar Kurulu sonrası önemli açıklamalar
bülent arınç, bakanlar kurulu,

Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki Bakanlar Kurulu Toplantısı 6,5 saat sürdü. Toplantının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
Şah Fırat Operasyonu
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun geçen haftaki Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından yurt dışına çıkmadan önce bir açıklama yaptığını anımsatan Arınç, “Ben de iki ayrı açıklama olmasın diye birlikte bir basın açıklamasını Sayın Başbakanımız yapmıştı. Ancak bazı gazetelerde niçin bu böyle oldu diye birtakım akıl yürütmeler olmuş. Böyle spekülasyonlara gerek yok. Bakanlar Kurulumuz biraz gecikti. Kendilerinin talimatıyla Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından görüştüğümüz konularla ilgili bilgi veriyorum” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, toplantıda, yurtiçi ve yurtdışı gezileriyle ilgili bilgi sunduğunu, Bakanların da çalışmalarına ilişkin bilgi verdiğini ifade eden Arınç, Meclis çalışmaları ve TBMM'deki İç Güvenlik Paketiyle ilgili geçen toplantıdan bu yana neler yapıldığına ilişkin bilgi aldıklarını söyledi. 
Arınç, "Bildiğiniz gibi gibi şu anda da bu görüşmeler devam etmektedir. Sanıyorum bu akşamki görüşmelerde İç Güvenlik Yasası konusunda biraz daha ilerleme sağlanmış olacaktır" diye konuştu.
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır'ın, kendi alanıyla ilgili Bakanlar Kuruluna bilgi sunduğunu aktaran Arınç, şöyle devam etti:
“Geçtiğimiz günlerde Ankara'da Reform Eylem Grubu toplantısı yapılmıştı. Bu toplantıda alınan kararlar bir basın bildirisiyle yayınlanmıştı. Bu konu üzerinde ve Brüksel'de yapacağı temaslar konusunda da ayrıca Bakanlar Kuruluna bilgi verdi.
Reform Eylem Grubu'nun son toplantısında insan haklarıyla ilgili Cenevre'de yapılan Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması toplantısı yapıldı. Bu toplantıda pek çok soru sorulmuştu. Bazı öneriler getirilmişti. Bunlar takriben 280 civarındaydı. 199 tanesini Türkiye'nin uygulamakta olduğunu ifade etmiştik. Sadece 26'sını kabul etmediğimizi, bunların da gerekçesini Haziran'a kadar BM'ye ileteceğimizi bildirmiştik.  Reform Eylem Grubu bu çalışmaları olumlu buldu ve Haziran ayına kadarki çalışmaların Reform Eylem Grubu'nun da  gündemine alınması konusunda bir karar aldı. İnsan hakları konusu Avrupa Birliği süreci içinde Reform Eylem Grubu tarafından da ayrıca değerlendirilecektir.
Bir taraftan da halen görüşülmekte olan İç Güvenlik Reform Paketi konusunda AB normlarına uygun standartların esas alındığını kabul ettiler ve vatandaşları hayatını kolaylaştıran, can ve mal güvenliğini güvence altına alan birçok bürokratik işlemi ortadan kaldıran düzenlemeler içerdiğini, bu düzenlemelerin de AB müktesebatı ve uluslararası standartlar esas alınarak hazırlanmış olduğunu ifade ettiler. Bildiğiniz gibi AB Uyum Komisyonu da AB ile ilgili bakanlık da bu konuda ciddi bir çalışma yaptı ve bunu yayınlamıştı. Bütün bunları ayrıca TBMM Genel Kurulunda bulunan ve kolluk görevlilerine yönelik kötü muamele iddialarını bağımsız olarak inceleyip soruşturmak amacıyla hazırlanmış Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın da bir an önce yasalaşması gerektiği üzerinde de Reform Eylem Grubu'nun tavsiyeleri oldu. Bunları hükümetimiz de ayrıca dikkate almaktadır."
Tarım teşvikleri
Bülent Arınç, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in de tarım sektöründe gelişmeler ve yeni projeler konusunda Bakanlar Kurulunda kapsamlı bir sunum yaptığını belirtti.
Arınç, tarım sektörde bazı başlıkların yeniden değerlendirilmesi, teşvikler konusunda yeni tedbirler getirilmesi konusunun olumlu karşılandığını vurgulayarak, "Sayın Başbakanımız, önümüzdeki günlerde yapacağı basın toplantılarıyla bu konuda özellikle çiftçilerimize tarım kesimine yönelik hangi teşvik ve tedbirlerin getirileceğini, sektörel bazda hangi yeni projeler uygulanacağını ifade edecek" diye konuştu.

Bülent Arınç, Başbakan Davutoğlu'nun, il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada Şah Fırat Operasyonu konusunda kapsamlı bilgi verdiğini, operasyonun bitmesinin ardından dün sabah erken saatlerde basın mensupları davet edilerek operasyona ilişkin bilgiler verildiğini de hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da operasyona ilişkin ayrıca açıklamaları bulunduğunu kaydeden Arınç, "Biz de özel güvenlik toplantılarında kısmen bilgi sahibi olduğumuz bu operasyonun her yönüyle başarılı olarak geçtiğini, takdir edilmesi gerektiğini ayrıca ifade ettik. Tabii muhalefetin bu operasyona yönelik temelsiz, dayanaksız ve maalesef milli menfaatlerimizi gözardı eden açıklamalarını da teessüfle karşıladığımızı ifade etmeliyim" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında Bakanlar Kurulunun ikinci defa yine kendi daveti üzerine 9 Mart'ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda toplanacağını söylediğini anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bildiğiniz gibi bundan önceki toplantı 19 Ocak'ta yapılmıştı. Takriben 50 günlük bir süre sonra bir toplantı daha yapmış olacağız. O zaman da bunun ilkelerini sizlerle paylaşmıştım. Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa'da var olan bir yetkisini zaman zaman kullanmak isteyebilir. Sayın Başbakanımız ile bu konuyu görüşürler ve mutabakat üzerine bu toplantı yapılabilir. Bunda da keza böyle olmuştur, birinci toplantıda olduğu gibi. Sayın Başbakanımız ile Sayın Cumhurbaşkanımız Mart ayı içinde böyle bir toplantının yapılmasını uygun olacağı konusunda hemfikir olmuşlardır, mutabık kalmışlardır ve bu tarih 9 Mart olarak açıklanmıştır."

Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısında iç ve dış gelişmelerin de ele alındığını bildirdi.

Çok basit ve ucuz bir açıklama

Arınç, açıklamalarının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin, İç Güvenlik Yasası'na ilişkin "Sayın Demirtaş'ın iki maddeyi getirin, hemen çıkartalım' şeklindeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Arınç, "Bu çok basit, çok ucuz bir açıklama. Bir siyasi partinin genel başkanına da yakışmaz doğrusu" yanıtını verdi. 

Getirilen tasarının bir bütün olduğunu vurgulayan Arınç, "Bu bütünlüğün içerisinde iç güvenliğe yönelik tedbirler olduğu gibi jandarma teşkilatıyla da emniyet teşkilatıyla da ilgili konular da vardır. Bunu artık doğan çocuklar bile biliyor. Bunun dışında da günlük hayatı kolaylaştıran, formaliteleri ortadan kaldırıp, vatandaşın en ucuz en kısa sürede bazı haklarına kavuşmasını temin eden nüfus yasasında bazı değişiklikleri içerisine alan bir paketten bahsediyoruz" diye konuştu.

Arınç, paketin içerisinde birbiriyle bağlantılı, ilintili ve koordineli çok fazla şeyin olduğunu belirterek, "Bunların içerisinden sadece iki tane başlığı çıkararak cımbızlamak ve 'bunları hemen getirin, çözelim' demek, çok ucuzcu bir yaklaşım olur. Bunu doğrusu yakıştırmadım" diye konuştu. 

İç Güvenlik Paketi ile ilgili bir soru üzerine Arınç, herkesin İç Güvenlik Paketi'nin içinde ne olduğunu bildiğini, yeni konuşulan bir konu olmadığını belirterek, bunun komisyonda görüşülmesinin sadece üç gün sürdüğünü ifade etti. Arınç, "Ama şimdi görüyorsunuz ki TBMM'de ne garip koalisyon ki üç parti, birbiriyle hiç uyuşamayacağını, birbiriyle birlikte siyasi kararlar alamayacağını düşündüğümüz üç siyasi parti adeta Meclis'te hiç akla gelmedik, iç tüzükle hiç yakından uzaktan ilgisi olmayan birtakım hakaretler, eylemler, bağırmalar, çağırmalar, yüzlerini kapatmalar, sıraya girmeler, masayı yumruklamalar, birbirlerini ittirmeler, bütün bunlarla İç Güvenlik Paketi'nin ve buna bağlı konuların görüşülmesini engellemeye çalışıyor" dedi.

Bu engellemeleri yapan insanların, "Biz, niçin bunu getiriyoruz" diye düşünmesi gerektiğini dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Sayın Kılıçdaroğlu veya diğerleri diyor ki, 'Bunlar zaten kanunlar da var.' Kanunlarda varsa bunların tekrar konuşulmasından, güçlendirilmesinden, tahkim edilmesinden niye rahatsız oluyorsunuz? Şunu söyleyebilirlerdi: 'Bunlar yoktu, niye şimdi bunları getiriyorsunuz?' Ama konuşurken deniliyor ki: 'Bunlar zaten var, siz uygulamıyorsunuz.' Varsa karşı çıkmamanız gerekir. Kaldı ki biraz önce AB ile ilgili konuyu söylerken, bir cümleye dikkatinizi çekmek istedim. AB normları ve uluslararası hukuk standartlarına uygun bir düzenleme yapıyoruz. Bunun, elimizdeki şemalar, zaman zaman da dağıtılmış, bazı arkadaşlarımız tarafından konuşulmuştur. Gözaltında tutma süresi bile bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bizden birkaç kat daha fazladır. Bunların hepsi, suç işlenmesine yönelik alınacak tedbirlerdir.

Yani biz toplumu tehlikeden korumak istiyoruz. İnsanların, can ve mal emniyetlerini korumak istiyoruz. Suçun işlenmesine zemin hazırlayanlara fırsat vermek istemiyoruz. Suç işleyenlerin teşhisini zorlaştıracak tedbirleri ortadan kaldırmak ve yasal bir hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek istiyoruz."

Suç işlemeyi kendisine meslek edinmiş bir suç örgütleri var

Arınç, HDP açısından "bunun böyle olmayabileceğini" ifade ederek, "Çünkü, Cizre'de, Hakkari'de, Van'da, Yüksekova'da veya başka bir yerde, hatta ülkemizin hemen hemen her şehrinde suç işlemeyi kendisine meslek edinmiş, kendi ideolojisi için böyle bir davranıştan farklı bir şey beklenmeyen, birtakım suç örgütleri var" değerlendirmesinde bulundu. 

İsimlerine bakıldığında, alfabenin tüm harflerinin olduğunu, bunları tekrar ifade etmek istemediğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üç, dört kelimeli, bir de aralara tire koymak suretiyle üzerlerine bazı üniformalar geçirmek suretiyle kendilerine göre, yüzlerini kapatmak suretiyle insanların evlerine girip saldıran, insanları banyolarında bile yakalayarak öldürmeye çalışan, sokaktaki insanı katletmeye yönelmiş, ortaya hendekler kazarak, yüzlerini gizleyerek, ellerindeki uzun namlulu silahlarla evleri taramak suretiyle insanların can emniyetini tehlikeye atan, hatta yok eden eylemcilere karşı biz her şeyi söyleyebiliriz de HDP ne kadar söyleyebilir, kamuoyu takdir etsin.

Birbirleriyle aralarında bazen organik bağ bulunan, bazen organik bağ olmasa dahi birbirlerini teşvik ve destekleyen bu unsurların getireceğimiz tedbirlere karşı çıkmaktan başka yapacağı bir şey yoktur. HDP'yi bu konuda, olumsuz anlamda söylüyorum: anlayışla karşılayabilirsiniz. Çünkü, onlar şiddet, eylem yapacak, onlar tehdit ve baskıyla insanları her an ölüm tehlikesi altında bulundurabilecek ki kendi ideolojileri hayat hakkı bulabilsin. Seçimlere, bu şartlar altında gidebilsinler ve başka türlü şeyler..."

Ben, bu partileri halkımıza şikayet ediyorum

Arınç, hayret ettiği ve hala inanmakta zorlandığı başka bir konunun olduğunu ifade ederek, "Nasıl olur da MHP, nasıl olur da kamuoyunda huzur ve asayişin sağlanması konusunda herkesin takdirle andığı, bildiği ve gerçekten saygı gösterdiği Sayın Bahçeli, partisinin adeta HDP gibi bu kanunu çıkarmamak uğruna yaptıklarını nasıl katlanabilir, nasıl destekleyebilir ve parlamentonun kilitlenmesine nasıl müsaade edebilir" diye sordu.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ülkücüleri bile sokağa çıkmaktan men ettiğini, insanların birbirlerine karşı bir eylem yaparak can ve mal kaybına yol açmasına müsaade etmediğini aktaran Arınç, bunun takdir edilecek bir davranış olduğunu söyledi. Arınç, "Bizim getirdiklerimiz nedir? Hüviyetlerini gizlemesinler, ellerinde molotof dahil demir bilye atan sapanlar olmasınlar. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmesinler. Herkes, özgürce fikrini söylesin, protestosunu yapsın, eleştirisini yapsın ama insanlar ölmesin, kamu taşıtlarına zarar verilmesin, araçların içinde genç kızlarımız molotof yakılmasın. Yasin Börü'ler katledilmesin. Bunu, Sayın Bahçeli'nin istemediğini kim söyleyebilir?" dedi.

"Bizim tanıdığımız, Türkiye'nin huzur ve asayişi konusunda hepimizden daha itinalı olduğuna inandığımız bir insan, HDP veya CHP ile nasıl işbirliği yapabilir, bunu anlamak mümkün değil" diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir anamuhalefet partisi, sokak eylemlerine nasıl arka çıkabilir, bunları nasıl destekleyebilir? Bu eylemciler, insanların canına kast etmişken, bunlara yönelik alınacak tedbirleri Türkiye'nin Atatürkçü bir partisi nasıl isteyebilir? Meclis'te yapılanları anlamak mümkün değil. Halkımız çok iyi görüyor ve takdir ediyor. Ben, bu partileri halkımıza şikayet ediyorum. Getirdiğimiz tedbirler, demokratikleşme konusunda atılan adımlardır. Demokrasiyi yok etmek için, bütün meydanları savaş alanına çevirmek isteyenlere karşı bir tedbir almak istiyoruz. Ne kadar basit bir açıklama. 'Getirsinler molotofu, getirsinler bonzaiyi. Bu iş bitsin.' Peki bunlara yol açan, bunları kullanmak suretiyle halkımızı, gençlerimizi yok etmeye kalkanların diğer tedbirlerle önlenmesi niçin göz ardı ediliyor?

HDP'yi herkesin bir organik bağ içerisinde veya bunların destekçisi olması noktasında 'belki ne yapsınlar, bundan başka çareleri yok' diyebilirsiniz. Benim sözüm, daha çok iki siyasi partiye, o partinin milletvekillerine. O siyasi partiye gönül vermiş, ülkemizin geleceğini iyi görmek isteyen milyonlarca insana. Şu yaşananları bir ibret olarak herkes görmeli ve herkes kendi partisinden buna göre bir hesap sormalı diye düşünüyorum."

Hükümet olarak Çözüm Süreci'ni sürdürme konusunda kararlıyız

Çözüm Süreci'ne ilişkin de değerlendirmeler de bulunan Arınç, bu konuda 4 Şubat'tan bu yana bir gelişme olduğunu söyledi.

Arınç, "Silah bırakmaya yönelik bir açıklamanın yapılabilecek olmasına karşı engeller çıkarıldığını" ifade ederek, "Bu engellerin daha çok Kandil'den kaynaklandığını da artık sağır sultan bile biliyor. O yüzden HDP'li bazı milletvekillerinin veya İmralı ile görüşmek için zaman zaman gidenlerin, hemen ertesi günlerde de Kandil'e gittiklerini de biliyoruz" diye konuştu.

Gidenlerin, henüz dönmediğini belirten Arınç, "Bildiğim kadarıyla Sayın Sırrı Süreyya Önder ile Ceylan Bağrıyanık isimli bir bayanın gittiğini biliyoruz. Nasıl döneceklerdir, nasıl bir karar almışlardır, bu karar Çözüm Süreci'yle ne kadar ilgilidir? Kendileri de bir açıklama yapar, herhalde kamuoyunu da bilgilendirmiş olurlar" değerlendirmesini yaptı. 

Hükümet olarak Çözüm Süreci'nde kararlı olduklarının altını çizerek, "Hükümet olarak, Çözüm Süreci'ni, milletimizin menfaatlerine uygun bir şekilde ve milletimizin verdiği görev çerçevesinde sürdürme konusunda kararlıyız. Alınacak her kararın, Türkiye'de silahtan ve şiddetten arındırılmış bir siyaset ortamına katkı yapacağını düşünüyoruz" diye konuştu.

Bundan önceki toplantıda "Top HDP'nin ayağında" dediğini hatırlatan Arınç, "Top hala o alanın içerisinde. Bakalım, hakikaten iyi kullanabilecekler mi topu? Çözüm Süreci'ne katkı sağlayabilecek bir noktaya gelecekler mi? Biz, buradayız efendim. Şimdi, onların ne yaptığını, nelerle döndüklerini, gelişmelerin hangi istikamette olacağını hep beraber göreceğiz" açıklamasında bulundu.

Bir gazetecinin, "Sayın Cumhurbaşkanının başkanlık sistemini tekrar tartışmaya açmasının ardından, Türkiye'ye özgü bir başkanlık sisteminden bahsetti. 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül de bunun uygun olmadığını ifade etti. Sizin şahsi görüşünüz nedir? Türkiye'ye uygun, Türk tipi bir başkanlık modeli mümkün müdür" sorusu üzerine Arınç, geçen günlerde bir televizyon programında bunları anlattığını söyledi.

Arınç, bunları tekrar edecek durumda olmadığını ifade ederek, "Sayın Cumhurbaşkanımız, başkanlık sistemini şu veya bu şekilde isterse Türkiye'ye özgü, isterse ABD'deki gibi isterse Fransa'daki yarı başkanlık sistemi gibi Türkiye için çok daha iyi olacağını söylüyor ve buna gönülden inanıyor. Bu söylemleri yorumlamak, bunların üzerinde fikir yürütmek benim işim değil" diye konuştu.

"Türkiye'nin nasıl daha iyi yönetilebilir sorusuna bir cevap aranıyorsa, yeni anayasamız içerisinde de bu sistemi koruyacaksak bunun tartışılmasında fayda var" ifadesini kullanan Arınç, bunun tartışılmasının da akli, rasyonel bir şekilde yapılması gerektiğini, herkesin aklına geldiği bir şekliyle bu sistemin tartışamayacağını vurguladı. 

Tavukçuluk profesörü bile 'başkanlık sistemi böyle olmalı' diyor

Arınç, "Filan komisyon başkanı bir türlü anlatıyor, falan milletvekili bir başka türlü söylüyor, falan bilim adamı hiç alakası olmayan bir başkanlık sistemi ortaya koyabiliyor. Falan, siyasetle ilgisi, uzaktan yakından ilgisi olmamış bir tavukçuluk profesörü bile 'başkanlık sistemi böyle olmalı' diyor. Bu sağlıklı bir çalışma ortamı değil, sağlıklı bir tartışma ortamı değil" diye konuştu. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda söylediklerini tekrar etmek istediğini dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Önceliğimiz yeni anayasadır. Yeni anayasayı yapacak bir güce ulaşmamız lazım ve yeni anayasa yapılacağı zaman da Türkiye için sistem tartışmasına gireriz. Bunu mümkün olduğu kadar mutabakatla yapmaya çalışırız, mutabakat sağlanamazsa da halkın önüne getirecek bir gücümüz olduğu takdirde halkın vereceği kararla da bunu bitirmek isteriz. 

 Sayın Cumhurbaşkanımızın önceliği başkanlık sistemi olabilir. Elbette her şeyi konuşmakta her şeyi tartışmakta, bunun için kamuoyu önünde mesajlar vermekte Sayın Cumhurbaşkanımızın kimseden izin almasına, kimseyle bu düşüncelerini paylaşmasına da ihtiyacı yoktur ama biz hükümetiz. Hükümetimizin elbette seçime yönelik hazırlanacak bir siyasi programı, bir mesajı, bir manifestosu olacaksa buna yönelik birkaç cümleyi de mutlaka bulacaksınız."

İngiliz makamları bu konuda gerekli tedbirleri almadı

Arınç, Suriye'ye geçmek üzere Türkiye'ye giriş yaptıkları iddia edilen 3 İngiliz vatandaşıyla ilgili bir soru üzerine de yaşları 16-17 dolayında olan üç kişinin 17 Şubat'ta turist olarak İstanbul Atatürk Havaalanı’ndan Türkiye’ye giriş yaptığının tespit edildiğini bildirdi. 

İngiliz makamlarının 20 Şubat'ta Türkiye'ye konuya ilişkin haber verdiklerini ifade eden Arınç, "Biz yoğun bir şekilde arama faaliyetlerine devam ediyoruz. Tabii Türkiye’nin burada hiçbir kabahati yok" ifadesini kullandı. 

Olayın konusu itibarıyla yeni olmadığını, Türkiye üzerinden Suriye veya Irak veya bir başka bir yere, terör örgütlerine katılmak amacıyla gidenlere yönelik ellerinden gelen tüm tedbirleri aldıklarına işaret eden Arınç, "Ama yılda 36 milyon turistin geldiği Türkiye’de bize kendi ülkelerinin haber vermesi, istihbarat akışı sağlaması lazım. İngiltere gibi Scotland Yard’ıyla meşhur bir ülkede yakın takibe alınmamış, haklarında daha önce iddialar bulunmuş üç tane kızın ellerini kollarını sallayarak Heathrow Havaalanı’ndan İstanbul’a doğru gelmeleri, geldikten üç gün sonra da uyanıp bize ondan sonra haber vermeleri İngiltere adına bence kınanacak, ayıplanacak bir davranıştır" değerlendirmesini yaptı. 

İngiliz makamlarının bu konularda gerekli tedbirleri almadıklarını vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

"Bir: Kendileri bu işi takip edecekler, yurt dışına çıkışlarına engel olacaklardır. Madem engel olamadınız, hemen bize haber vereceksiniz, 'şu pasaport sahibi insanları gözaltına alın, tekrar sınır dışı edin ve onları takip edin' diyeceksiniz. Üç gün içerisinde nereye gittiklerini, nerede bulunduklarını, turist pasaportuyla ve hiçbir engel ve ihbar olmadan Türkiye’ye gelmiş insanların nereye gittiklerinden Türkiye hiçbir zaman sorumlu olamaz. Çünkü bizim kimsenin niyetlerini sorgulayacak, zihinlerini okuyacak turistlere yönelik bir mekanizmamız yok. Böyle bir uygulamanın da zaten dünyada insan haklarına ne kadar aykırı veya uygun olup olmayacağını da düşünmek lazım. Ama terör faaliyetlerine katılacağı gerekçesiyle bize önceden bildirimde bulunulan 10 bin kişi yaklaşık, tahdit altına aldık ve ülkemize giriş yapmaları kesinlikle yasaklandı. Biz görevimizi yapıyoruz. İngilizler, bu makamları kastediyorum. Önceden bizimle bilgi noktasında bizimle paylaşımında bulunmuş olsalardı güvenlik birimlerimizde gerekli tedbir alınacaktı. Biz terörle mücadelede ortak bir mücadeleye ve ortak bir koordinasyona ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Arama çalışmaları devam ediyor. Bulabilirsek ne ala, bulamazsak bunun sorumlusu İngiliz makamlarıdır, Türkiye değildir."

Eğit-donat programı

Suriyeli muhaliflere yönelik "eğit-donat programı"nın detaylarına yönelik soruyu da yanıtlayan Arınç, Suriyeli muhaliflerin eğitilmesine yönelik anlaşmanın 19 Şubat'ta imzalandığını, Türkiye ve ABD ile müşterek uygulanacak bir mutabakat belgesi olduğunu ifade etti.

Anlaşmanın onay sürecinin tamamlandıktan sonra yürürlüğe gireceğini dile getiren Arınç, şunları belirtti:

"Suriyeli yerli muhaliflerin ülkemizde bu program dahilinde yetiştirilmesi ve eğitilebilmesi mümkün olabilecektir. Eğit-donat programına Suudi Arabistan ve Katar da ev sahipliği yapmak istediklerini bildirmişlerdir. Bunu da memnuniyetle karşılıyoruz. Eğitim faaliyetlerinin önümüzdeki ay içerisinde, Mart veya Mart’tan sonraki aylar içerisinde başlaması da öngörülmektedir. Eğitim süresi, seçilen muhaliflere ilişkin yapılacak değerlendirmeye göre, bir-iki aylık bir süreç içinde olacaktır. Bir yıl içinde yaklaşık 5 bin, ondan sonra da kademeli olarak arttırılması düşünülmektedir. Dolayısıyla eğit-donat konusunda, haftalarca veya aylardan beri sürdürülen çalışmalar bu şekilde mümkün bir noktaya gelmiştir."

Arınç, mutabakatla halihazırda Suriye’deki muhalif unsurların, Türkiye’de verilecek eğitimle sahadaki mücadelelerini daha gelişmiş imkan ve kabiliyetlerle yürütmelerinin hedeflendiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Diğer bir konu, uluslararası koalisyonun bir parçası olma yolundaki çalışmalar, Türkiye’nin talepleriyle henüz devam etmekte ve sürdürülmektedir. Biz şüphesiz terör örgütlerine karşı elbette ortak bir çalışma içinde oluruz. Hem Türkiye’nin milli çıkarları adına hem de bölgemize barışın gelmesi konusunda bu çalışmalara her zaman katkı sağlarız. Ancak Türkiye’nin özel durumu var. Bu özel durum içerisinde uçuşa güvenli bölge ve diğer konularda da haklı olarak taleplerimizin aynı kapsamda değerlendirilmesini de sürekli takip ettik." 

Uluslararası hukuka uygun bir operasyon yaptık

Bülent Arınç, bir gazetecinin "Şah Fırat Operasyonu'nun ardından Suriye tarafından özellikle bir savaş nedeni olabileceği yönünde açıklamalar geliyor. Toplantıda bu konular da ele alındı mı" sorusuna, "Böyle bir konu Bakanlar Kurulunda tartışılmaz, konuşulmaz. Çünkü bunu ciddi almayız biz" yanıtını verdi. 

Operasyonun başarıyla sonuçlandırıldığını dile getiren Arınç, "Artık bu başarı, bir hikaye olarak da yıllarca anlatılacaktır ancak Türkiye’deki muhalefetin bir tarafta İran, bir tarafta da Suriye rejiminin ağzıyla bizi eleştirmiş olmasını da yadırgadığımızı ifade ederim. İran, kendine göre eleştiriyor, Suriye’deki rejim de belli düşüncelerle bizi eleştiriyor. Biz uluslararası hukuka uygun bir operasyon yaptık" dedi. 

Operasyonda TBMM’nin Türkiye hükümetine verdiği yetki ve sorumluluğun, ikinci olarak da 1921’de Türkiye ile Fransızlar arasında ilişkilendirilmiş bir anlaşmanın bulunduğuna işaret eden Arınç, anlaşma gereğince de daha önce iki defa haklı sebeplerle yeri değiştirilen Süleyman Şah ve iki askerinin bulunduğu yerin bu defa da güvenlik sebebiyle değiştirildiğini, askerlerin salimen tahliye edildiğini ve operasyonun çok ciddi bir hazırlıkla yürütüldüğünü ifade etti. 

Operasyonda sadece bir kaybın yaşandığını dile getiren Arınç, "Halit Avcı kardeşimize, evladımıza, askerimize Allah’tan rahmet diliyorum" dedi. 

 Arınç, "Ama müthiş, her dakikası, her saniyesi bir saat akordu içerisinde gerçekleştirilmiş bir operasyona dünyada bir hayranlık varken, belli bazı ülkelerin bizi eleştirmiş olması bizi korkutmaz, bizi hiç ilgilendirmez, biz vazifemizi bihakkın yaptığımızı biliyoruz. Bununla şunu söyleyebiliriz: Türkiye hem kendi hukukun hem de uluslararası hukukun el verdiği bütün imkanları her zaman yapabilecek, kullanabilecek bir güce sahiptir. Türkiye'nin dostluğu herkes için çok önemlidir, kimse de Türkiye’nin düşmanlığını kazanmış olmasın. Türk Silahlı Kuvvetleri, onun kara kuvvetleri unsurları, müthiş bir operasyonu başarıyla tamamladılar" değerlendirmesinde bulundu. 

Musul Başkonsolosluğunda alıkonulan çalışanların burunlarının kanamış olması halinde Türkiye’de muhalefetin neler söyleyeceğinin tahmin edilebileceğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:

"Şimdi onlara mahal verilmeden kurtarma, tahliye bütün operasyon gerçekleşiyor, bu sefer de 'Niye orada kaldınız, kalmadınız, savaşmadınız' veya modası geçmiş milliyetçi söylemlerle hükümetimiz eleştiriliyor. Suriye’deki rejim önce 300 binden fazla insanın nasıl kanını döktüğünün hesabını versin, 5 milyondan fazla Suriyelinin topraklarını niçin terk ettiğinin hesabını versin. Yağmalanan Halep’in, Hama’nın, Humus’un, yıkılan camilerin, ekmek kuyruğunda beklerken öldürülen çocukların hesabını versin. Ondan sonra Türkiye'den de bu operasyonun hesabını sorabilecekse yüzü de varsa sorsun görelim."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...