Tgrt Haber
14 Ocak 2014 07:05

Arınç, 'HSYK teklifinin geri alınması söz konusu değil'

Başbakan Yardımcısı Arınç, HSYK ile ilgili kanun teklifinin geriye alınmasının söz konusu olmadığını bildirdi

Arınç, 'HSYK teklifinin geri alınması söz konusu değil'
başbakan yardımcısı, bülent arınç, arınç, hsyk, teklifinin geri alınması söz konusu değil,

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yaklaşık 5 saat süren Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Uzakdoğu seyahatine değinen Arınç, Başbakan Erdoğan ile ilgili bakanların, ziyaretin sonuçlarına ilişkin Bakanlar Kuruluna bilgi sunduklarını bildirdi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Bakanlar Kuruluna getirdiği, Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'yla ilgili çalışmaların tamamlandığını ifade eden Arınç, imzaya açılan tasarların daha sonra TBMM'ye gönderileceğini kaydetti.
Bülent Arınç, "12 Eylül 2010 referandumuyla Anayasa'ya giren bir konuyu biraz da gecikmeli olarak yasa haline getiriyoruz. O da Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarıyla ilgili, Jandarma Genel Komutanının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı soruşturma usulü düzenleniyor. Bildiğiniz gibi bu kişilerin yargılanmasına gerek duyulması halinde Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine gönderilmesi daha önce 12 Eylül 2010 referandumuyla kararlaştırılmıştı. Şimdi bunun uygulama kanununu getirmiş bulunuyoruz. Tasarı imzalandı ve TBMM'ye gönderilecek" dedi. Toplantıda pek çok Bakanlar Kurulu kararnamesinin imzalandığını ancak bunlardan iki tanesini kamuoyuyla paylaşmak istediğini anlatan Arınç, şöyle devam etti: "Bunlardan bir tanesi, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görevlendirilmesine ilişkin karar süresinin BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde 1 yıl daha uzatılması öngörülüyor. Bilindiği tabirle bir tezkere TBMM'ye imzalanıp gönderildi. 13 Şubat'ı geçmeyecek şekilde bu görev süresinin 1 yıl daha uzatılması, TBMM'den çıkarılması amaçlanıyor. Muhtarların ödeneklerinin arttırılması bir kanun konusuydu, bu gerçekleşmişti. Uygulaması ocak ayına, yeni mali yıla bırakılmıştı. Bugün imzaladığımız kararnameyle köy muhtarları ile şehir, kasaba mahalle muhtarlarının ödeneklerinin arttırılmasıyla bazı Bakanlar Kurulu Kararlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Karar, yürürlüğe konuluyor. 15 Ocak'tan geçerli olmak üzere muhtar ödenekleri net 457 liradan 871 liraya çıkarılıyor. Muhtarların ödeneğinde yüzde 100'lük bir artış gerçekleştirildi. Üst kurul çalışanlarının maaşlarında memurlara para artış yapılması gerçekleşiyor. Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilotların uçuş tazminatlarının TSK'da görev yapan pilotlar seviyesine çıkarılması gerçekleşiyor. Van depremi nedeniyle öğretim elemanlarına verilen geliştirme ödeneği uygulamasının da uzatılmasına karar veriliyor. Ayrıntıları Bakanlar Kurulu kararnamesinde." Yeniden yargılanma konusunun Bakanlar Kurulunun gündemine gelip gelmediğinin sorulması üzerine Arınç, yeniden yargılanma konusunun hükümet konusu olmadığını, toplantının gündeminde de olmadığını belirtti. Bu konu üzerinde çeşitli açıklamalar yapıldığını ve bununla ilgili çalışanların olduğunu ifade eden Arınç, "Bu konu üzerinde Sayın Başbakanımız, Adalet Bakanımıza 'Konu üzerinde çalışılsın' talimatı verdi, o günden bu yana değişen bir durum yok" diye konuştu. Bir soru üzerine Arınç, HSYK ile ilgili hususları da içeren bir kanun teklifinin TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşüldüğünü anımsattı. Söz konusu kanun teklifinin her kanun teklifi gibi Adalet Komisyonu'nda görüşülmeye başlandığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti: "Ben de televizyon ekranlarından, gazetelerdeki fotoğraflardan tartışmalı geçtiğini, yine bazı milletvekillerinin kavgaya dahil olduklarını, orada bazı tartışmaların yaşandığını biliyorum. Bunları tek tek tahlil ederek, 'Şu milletvekili haklıydı, bu haksızdı, aslında şu olaylara sebebiyet verdi' diyecek durumum yok. İsim isim olarak bunların niçin oraya geldiklerini, tartışmaların niçin çıktığını, görüşmelerin yapılamaz hale getirilmesinde kimlerin daha şiddetli davrandığını az çok biliyorum ama bunları tartışmanın hiçbir faydası yok. Kaldı ki bu görüntüler TBMM'de ilk defa da sergilenmiyor. Daha önce 4+4+4 kanun teklifi görüşülürken de mesela bir grup başkanvekilinin ağırlığı bir kilo olan bir şeyi o zaman ki Milli Eğitim Komisyonu Başkanı, şimdiki Bakanımıza fırlattığını hepimiz görmüştük. Bazıları uçan tekme atıyorlar, bazıları elinde ne varsa onu fırlatıyorlar, ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor, bir kavga bir curcuna gidiyor. Bu TBMM'ye de yakışmıyor içerisinde dahil olan milletvekillerimizin de hiçbirisine yakışmıyor. Kavgada kim rol oynadı, kim kime ne yaptı bırakalım bunları herkes vicdanlarında karar versin. Ama orada bulunanların büyük bir kısmının ya bir şeye karşılık vermek üzere veyahutta görüşmelerin en azından devamını sağlamak üzere bir tartışma içinde olduklarını görüyoruz." Görüntülerin TBMM'ye, milletvekillerine ve komisyona yakışmadığını yineleyen Arınç, Tayvan'dan Ukrayna'ya kadar bazı ülkelerin parlamentolarında benzer kavgaların çıktığını anımsattı. "Biz TBMM'yiz, örnek olmalıyız, itirazlarımızı elbette yaparız, konuşmalarımızı elbette sonuna kadar yapma hakkımız var ama bir şeyi engellemek için kavga çıkarmak hatta işi fiili saldırıya götürmek hiçbir zaman tasvip edilemez" diye konuştu.
Söz konusu görüntülerin hoş olmadığını ifade eden Arınç, şunları söyledi: "CHP'ye de buradan bir seslenmem lazım: Siz buna benzer pek çok olayda komisyon toplantı salonunu, komisyon üyesi olmayan milletvekillerinizle basmak, oradaki görüşmeleri engellemek ve elinize ne geçerse bunu kullanmak durumunda kaldınız. Bunları videolardan izlemek mümkün, TBMM'nin hafızası da bunu öngörüyor. Dolayısıyla bu görüntülerdeki payınızın biraz daha fazla olduğunu düşünüyorum. Yoksa fert fert 'Şu haksızdır bu haklıdır' demek durumunda değilim. Siz Zeyid Aslan'ı örnek göstermeye kalkarsanız, bir başkası da Kamer Genç'in yaptıklarından başlar, öbürü Veli Ağababa'yı söylerken beriki başka bir isim de söyleyebilir, al birini vur ötekine, birbirinden farkı kalmaz. Dolayısıyla grup başkanvekillerinin özellikle onların amiri durumunda bulunan, grup başkanlarının yani genel başkanların bu tür tartışmalara girmeme konusunda milletvekillerini uyarması lazım. Yoksa 'Yürüyün aslanlarım, arkanızda ben varım' diyecek olurlarsa Meclis'te hiçbir görüşme rasyonel şekilde yapılamaz. Bu üzüntü bir verici bir durumdur. Biz kendi açımızdan bir teklifin görüşülmesinde, tasarımız olsa belki farklı şeyler söyleyebilirdim ama milletvekillerinin verdiği bir teklifin özgür bir ortamda ve yine hukuki bir şekilde tartışılması lazım. Bunu engellemeye çabalamak, kavga çıkarmak, oraya konuyla hiç alakası olmayan insanları getirmek ve onların üzerinden bu toplantıyı yapılamaz hale getirme çabalarını  hoş görmüyorum." Anayasa aykırılık konusunun ağızlarda sakız olmaktan çıkması gerektiğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti: "Neden? Çünkü TBMM'nin İçtüzüğünün bir maddesi der ki getirilen tasarılar ve teklifler önce Anayasa'ya aykırılık noktasından incelenir. Eğer Anayasa'ya aykırılık noktasında bir çoğunluk hakim olmuşsa artık diğer maddelere de geçilemez. Bu komisyonun resen yapacağı iştir. Birinin talebiyle 'Anayasa'ya aykırılık konusunda görüşme açalım' denilmez. Bugün teklif komisyona geldi, komisyon başkanı, komisyonu topladığında önce Anayasa'ya aykırılık konusunu karara bağlamak zorundadır. Genel Kurul da aynı şekilde. Yoksa 'İki kere iki dört ama bu Anayasa'ya aykırı. Hava bugün güzel ama Anayasa'ya aykırı' öyle saçma sapan şeylerle anayasaya aykırılık söylerseniz işin ciddiyetini de kaybedersiniz."  
Yasamanın yapacağı her türlü tasarrufun yargısal denetimi de tabi olduğunu anımsatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yasamanın üzerinde bu kadar kat kat anayasal yargı denetimi varken şimdiden böyle 'Anayasa'ya aykırı' diye gayriciddi şeyler konuşmanın hiçbir şekilde faydası yok. 'Anayasaya aykırıdır çünkü' dersiniz, fikrinizi söylersiniz, herhalde elinizdekini fırlatmazsınız, birisinin başını, gözünü yarmazsınız. Bu görüşülür, Anayasa Komisyonu veya Adalet Komisyonu hangisiyse 'Anayasaya aykırılık yoktur' kararına varırsa o zaman bu teklifin komisyondan geçmesi de mümkün olabilir." Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün  bugün yaptığı görüşmelerin kendi isteği üzerine gerçekleştiğini dile getiren Arınç, Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de görüştüğünü anımsattı. Arınç, şunları kaydetti: "Bu görüşmelerin neticesinde ne olabilir? Şu olabilir: Bir, Anayasa'nın 159'uncu maddesiydi galiba, HSYK ile ilgili, biz bu maddenin üzerinde tartışmıyoruz. Bu maddenin son fıkrasında 'şunlarla ilgili bir kanun çıkarılır' diyor. O kanun çıkmış, HSYK'nın çalışma usulleriyle ilgili. Biz Anayasa'da değişiklik değil kanunda değişiklik yapıyoruz. Bazıları 'Anayasa değişiyor' diye feryat edebilirler, işin aslını bilmedikten sonra. Kanunda değişiklik yapma hakkımız yok mu bizim? Var. Onu yaparken de elbette Anayasa'ya aykırılıktan başlayarak yargısal denetimler, yürütmenin yargıya etkisi bunların hepsi konuşulabilir ve söylenebilir. Fakat 'Biz kanunda değişiklik yapmayı bırakalım da Anayasa'nın bu maddesinde değişiklik yapalım' derlerse bir; bizim ona gücümüz yetmez, sayısal itibarıyla onların hiç gücü yetmez sayıları çünkü yeterli değil. Dört partinin de anlaşabileceği bir metin üzerinde karar verilebilirse zannediyorum Adalet Bakanı bu konuda açıklama yaptı, 'Bunu düşünürüz' demiş. Bu çalışmaların sonucunda bu ortaya çıkarsa elbette bu konu üzerinde Sayın Başbakanımızın da talimatıyla partiler arasında bir metin üzerinden çalışılabilir. Ama bir taraftan da şu anda HSYK'nın ilgili kanunuyla ilgili değişiklikler devam ediyor. Bu çalışma onun önüne geçebilir mi? Eğer seri bir şekilde hazırlanabilir ve herkes üzerinde mutabık kalırsa şüphesiz öncelik Anayasa maddesindeki değişiklik olabilir diye düşünüyorum. Varsayımlardan hareket etmeyelim. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın sayın genel başkanlarla ne konuştuğunu, onların nasıl bir çalışma yapılması gerektiğini şu anda biz bilmiyoruz. Sayın Başbakanımız da görüşmelerini yaparlar, yarın belki her birinin kamuoyuna açıklayacağı bazı hususlar olabilir. Yoksa şu andan itibaren HSYK ile ilgili olduğu söylenen kanun teklifinin geriye alınması söz konusu değil." Adalet Bakanlığında eski bakanlarla ilgili 4 fezlekenin olduğu belirtilerek bununla ilgili bir değerlendirmenin yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi: "Henüz fezlekelerin Adalet Bakanlığına yeni gönderildiğini ve TBMM'ye henüz intikal etmediklerini biliyoruz. Benim son bildiğim, fezleke veya dokunulmazlık kaldırılması talebi 950 civarındaydı, bundan önceki belki bir ay içerisinde. Son gönderilenlerle şüphesiz milletvekillerini kastediyorum, bakan olduğunu bilmiyorum, sayıları yükselmiş olabilir ama elbette Anayasa, Adalet Karma Komisyonu'nun kararıyla ne yapılabileceğini Meclise geldikten sonra göreceğiz." Aynı gazetecinin Milli Savunma Bakanlığının Bakanlar Kurulunda imzaya açılan tasarısına ilişkin, "Bu eski genelkurmay başkanları ya da kuvvet komutanları için de geçerli olacak mı? Örneğin İlker Başbuğ, yeniden yargılanıp Yüce Divan'a gidecek mi, yoksa bundan sonrakilerle ilgili mi olacak" sorusuna Arınç, "Milli Savunma Bakanımızın bugün imzaya açılan tasarısının ne zaman kanunlaşacağını bilemeyiz. Elbette kanunlaştıktan sonra yürürlük ifade edecektir, çünkü bir anayasa maddesi değil, bu bir kanundur. Geçmişe yürümemesi gerekir, usulle ilgili bir konudur, bundan önceki taleplerin bundan sonra değerlendirilmesi söz konusu olamaz" karşılığını verdi. Dershanelerle ilgili yasal düzenlemenin görüşülüp görüşülmediği sorusuna ise Arınç, "Hayır, görüşülmedi ama Sayın Milli Eğitim Bakanımıza sordum, 'Çalışmalarımız devam ediyor, bittiğinde açıklama yapacağım' dedi" yanıtını verdi. Bir gazetecinin, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlarının Suriye'de sınırlı bir ateşkesin sinyalini verdiğine dair basında haberler yayınlandığını belirterek bu gelişmelerle ilgili değerlendirmesini sorması üzerine, Arınç, "Sadece lokal olarak bazı yerlerde ateşkes sağlanması kısmi bir fayda getirir" diye konuştu. Suriye'de varil bombalarıyla insanların, her gün hayatlarını kaybettiğine dikkati çeken Arınç, "Bunu bütün dünya maalesef izliyor. Dolayısıyla bir Esad'sız bir yönetimle Suriye'de bir geçiş, 22 Ocak'ta yapılacak Cenevre 2 Konferansı'nda kararlaştırılabilir mi ve topyekun silah bırakma, şiddet uygulamayı sonlandırma olabilir mi, ona bakmamız lazım. Ama Rusya'nın belki sadece bu konuda ikna edilebilmiş olmasını, gelecekteki toplantı için belki bir faydalı başlangıç olarak da görmek mümkün. Ama fotoğrafın bütününe baktığımızda bu çok küçük, basit, çok büyük fayda sağlamayacak bir girişim" değerlendirmesinde bulundu. Arınç, "CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 'İçişleri Bakanlığı olağanüstü hal çalışması yapıyor' diye bir ifade kullanıyor, İçişleri Bakanlığında böyle bir çalışma var mı?" sorusu üzerine, şöyle konuştu: "Biz olağanüstü hali hükümete geldikten 18 gün sonra kaldırmış ve bununla iftihar eden hükümetiz" diyen Arınç, "Terörle mücadele sırasında  o kadar zor günler yaşadık ki herkes bize olağanüstü hali ilan etmemizi tavsiye etti. Biz o günde dimdik dedik ki 'olağanüstü hal yok, hükümetimiz güçlüdür, bütün tedbirlerimizi aldık, bunun şartlarını kesinlikle kabul etmiyoruz.' Durup dururken aklına nereden geldi, Allah selamet versin" diye konuştu. Arınç, "Sayın Başbakanımız, Zekeriya Öz ile ilgili 22 defa yurt dışına gittiğini, konuşmasında söyledi. Ancak savcı bunu yalanladı. Hatta ispat edilirse istifa edeceğini söyledi. Bu uçuş kayıtlarının kamuoyuna sunulduğu da ifade edildi. Bu durumun özel hayatın gizliği ihlal olduğu yorumları kamuoyun gündeme geldi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz" sorusuna da şu yanıtı verdi: "Sayın Başbakan, bu sözü söylediğinde yanındaydım. Ben, Zekeriya Öz ismini telaffuz ederek öyle bir suçlamada bulunduğunu hatırlamıyorum. Öyle birileri var ki 'yaz sporları, kış sporları ki şu kadar dışarı çıkmışlar, filan' dedi. Yani, 'yarası olan gocunur' diye bir söz vardır. Arkasından çıktı demek ki bir cevap vermiş. Biz işin bu tarafıyla ilgili değiliz. Ama ortalıkta resmi bir masraf makbuzuyla Dubai'deki seyahatinin, ailesiyle veya dostlarıyla birlikte bir şirket tarafından ödendiği, o şirketin patronun da son operasyonlar çerçevesinde gözaltına alınıp bırakılanlardan birisi olduğu anlaşıldı. Önce buna cevap vermek yerine, yani o başkasıdır şeklindeki bir savunmayı ben elbette, Türkiye'de yargı var, hukuk var, istedikleri yerlere müracaat edebilirler, bunun doğru olmadığını ispatlayabilirler, karşılığında da eğer mümkünse bunun cevapları verilebilir. Bu iş, üzerinde durduğumuz konu değil bizim." Başbakan Yardımcısı Arınç, bir gazetecinin de "İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, bir süre önce, 17 Aralık operasyonu öncesinde 2 milyar lira kazanç elde ettiğini,  bununla ilgili belgelerin de bulunduğunu açıkladığını, ancak daha sonra bunun Merkez Bankası tarafından teyit edilmediğini belirterek söz konusu bankadan ayrıca kamu kurumlarının mevduatları geri çekildiğine dair girişimlerin de olduğunu, bu girişimleri nasıl değerlendirdiğini" sorması üzerine, şöyle konuştu: "Bahsettiğiniz katılım bankasının ismini vermeyeceğim, benim geçmişten bu yana elimde küçük bir birikimim de olsa oraya yatırdığımı herkes bilir. Şimdi Sayın Başbakan bu konuda herhangi bir şey söylemedi. Efkan Ala, bakanlığa geldikten sonra bir televizyon kanalında böyle bir söz söylemiş olabilir. O da isim vermedi. Yani burada enteresan olan şey şudur: İsim vermeden yapılan bazı açıklamalara birilerinin cevap vermesi. O takdirde bu yanlış anlaşılabilir. Denir ki 'seni nereden ilgilendiriyor kardeşim.' 'Yoksa sen bu musun' derler. Bu sebeple yani sorunuzu madem ki bir ajanssınız gazeteler de var. Her gün birinci sayfasından kimi kastettiniz, hangi gazeteyi kastettiniz, elindeki bilgiler, belgeler nedir, diye sormanız lazım. Cevabını da ondan alacaksınız. Yalnız böyle bir konuyu orada kamunun parası vardı, bu paralar çekiliyor şeklinde bir söz külliyen yanlıştır. Neden biliyor musunuz? Benim başıma geldi de onunu için. Şimdi Türkiye İş Bankasında Atatürk'ün vasiyeti üzerine bize pay veriliyor, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna, biz oradan gelen paraları Bütçe Plan Komisyonu'nda tartışıldığı için biliyorum, üç kamu bankasından birisine yatırmışız, onun da ismini vermeyeyim. Diyorlar ki 'niye İş Bankasına yatırmıyorsunuz da paranızı bu üç kamu bankasından birisine yatırıyorsunuz.' Para da az değil. 500-600 milyon liralık paradan bahsediyoruz. Ama bu soranın Türkiye'den haberi yok. Neden? Çünkü 3 yıl oldu, 3 yıl önce, Maliye Bakanlığı kamu Hazinedarlığı Genel Tebliği yayınladı. Dedi ki kamu kurumlarının yani genel bütçede sayılan kurumların, ellerindeki parayı 3 kamu bankasından başkasına yatırması doğru değildir. Süre verdi, galiba 31 Aralık 2011 veya 2012 olabilir. Bu tarihe kadar bankalardaki paralarınızı kamu bankalarına yatıracaksınız. Dolayısıyla benim tercihim başka, özel bankalardan yana olamayız. Ben bir kamu kurumuysam. Biz de bütün paramızı çektik ve belki devlet geleneğidir üç bankaya sorduk, bu paraya hanginiz daha çok faiz vereceksiniz, 8,75, 9,25, 9,5. 9,5 verene, 'al param' sendedir. Sen daha yüksek faiz veriyorsun, dedik. Yüzüm biraz kızarıyor bunu söylerken ama farkındasınızdır. 3 banka arasında biz tercih yapmak zorundayız." "Hangi kamu kurumlarıymış ki o sizin bahsettiğiniz katılım bankasında parası varmış. Doğrusu çok merak ettim" diyen Arınç, bunun mümkün olmadığını ifade etti.
Arınç, şöyle devam etti: "Olursa Maliye Bakanlığı el koyar, hesap sorar. O bankalarla ilgili BDDK'nın güzel bir açıklaması oldu. 'Bankaları hedef alan yayınlar yapılmasın' dedi. Bildiğim kadarıyla bir veya iki banka üzerine. Bundan daha başka ne yapılabilir bilmiyorum. Özel şirketlerin parası var da onlar almışsa buna kimse bir şey diyemez. Diyelim ki herhangi bir gıda şirketi, herhangi bir seyahat turizm şirketi, herhangi bir başkası o bankayla çalışıyorken katılım bankaları artık normal bankalarını işlevini de görüyor ama düşünmüş, taşınmış ben paramı buradan alayım demişse 'hayır' sen mutlaka paranı orada tutacaksın diye bir hüküm yok. Dolayısıyla ben bu bankaların hedef gösterilmediğini düşünüyorum. Ama eğer onu kastederek konuşmuşsa siz İçişleri Bakanının ağzından çıkan bu sözleri kendisine sürekli sorarak yaptığının ne anlama geldiğini öğrenebilirsiniz. Bir ikincisi kamu kurumlarının o bankalarda parası yoktur. O bankalarda katılım bankasında olmadığı gibi, Akbank'ta da yoktur, Garanti'de de yoktur, İş'te de yoktur. Çünkü Kamu Maliye Hazinedarlığı genel bütçedeki kurumların paralarının kamu bankalarında olmasını öngörüyor." Arınç, "Yasamanın üzerinde denetim var, yürütmenin üzerinde denetim var. Peki yargının üzerinde hangi denetim var? Görevleriyle ilgili olsun, olmasın, kendi mensupları hakkında yargılama yetkisini ancak kendileri verebiliyor. Bu Yargıtay için de böyle diğerleri için de böyle" değerlendirmesini yaptı. Arınç, "Beş kişilik HSYK'nın Türkiye'ye neye mal olduğunu bildiğimiz için Anayasa referandumuna gittik. Şunu söylemek istiyorum: Bugün sadece 'layüsel ve layemut' olan yargıdır, hiçbir hesabın sorulması mümkün değildir. Peki onun üzerinde, onun hukuk aykırı eylemlerini ve işlemlerini denetleyecek bir mekanizma olsa fena mı olur, bu açıdan bir bakalım" diye konuştu. Uludere davasıyla ilgili askeri mahkemenin kararına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, askeri yargının soruşturmasını tamamladığını hatırlatan Arınç, "hep beraber çözüm sürecine destek verelim. Çözüm süreci başarıya ulaşmazsa daha çok Uludereler yaşanabilir, asıl acı olan da budur" dedi. Arınç, başka bir  gazetecinin "Yeniden yargılama ilgili bazı AK Partili milletvekillerinin rahatsızlık duyduğu, AK Parti yönetimine başvuruda bulunduğu yönünde bazı haberler yansıdı basına. Bunların doğruluk payı var mıdır? Hatta böyle bir düzenlemenin rafa kalkabileceği de belirtiliyor" sorusu üzerine ise "Ortada bir düzenleme yok ki. Ortada Barolar Birliği Başkanı kendiliğinden durumdan vazife çıkarmış, inisiyatif kullanıyor ve kendisinin bazı önerileri var. Bu öneriler ne kadar hukukidir ne kadar geçerlilik payı vardır. Bu yapılacak çalışmalar sonrasında ortaya çıkar. Ben sizinle yaptığım sohbet toplantısında bir avukat olarak, geçmişten bu yana ceza davalarında çalışan bir arkadaşınız olarak esasen bugün ceza mahkemesi kanununda çok eskiden de olduğu gibi iadeimuhakeme yönteminin olduğunu söyledim. Yeni tabirle yargılamanın iadesi. Bunun şartları vardır. Kesinleşmiş hükümlerle ilgilidir bu konu. Hala yargılaması devam eden mahkemelerde yargılamanın iadesi söz konusu olmaz" yanıtını verdi.
Arınç, bir başka gazetecinin de "Sayın Başbakan, önümüzdeki hafta B bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyaret çerçevesinde iki yeni fasıl açılması bekleniyordu, bu beklenti devam ediyor mu? Bu konu Bakanlar Kurulu'nda gündeme geldi mi?  Avrupa Birliği'nden HSYK kanunu ile ilgili bazı eleştireler basına yansıdı, bu eleştiriler nasıl ele alınacak Brüksel'de" sorusu üzerine şunları kaydetti: "Avrupa Birliği'nin,Türkiye Parlamentosunda görüşülen bir kanun teklifi üzerinde her hangi bir söz beyan etmesi, eleştiride bulunması, her halde doğru bir şey değil. Avrupa Birliği'nde müzakere halinde olan bir ülkeyiz. Biz de birlik içerisinde bazı konuların görüşülebileceğini, konuşulabileceğini, bilgi alınabileceğini düşünürüz. Ama öncelikle bu açıklamaları yapmadan daha önce kimse Türkiye'de, karşıdaki muhatabına bu işleri sorması, ne yapıldığı konusunda bilgi sahibi olduktan sonra bir şey söyleyecekse söylemesi lazım. Bu konuya dikkat edenler var, dikkat etmeyenler var."
Arınç, şöyle konuştu: "Avrupa Birliği'ndeki mantalitenin bizim düşüncelerimizden biraz farklı olduğunu söyleyebiliriz. Ama unutmayalım biz HSYK konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanun teklifi haline getirdiğimizde daha sonra biliyorsunuz referandumla yüzde 58 ile kanunlaştı. O zaman Avrupa Birliği'ne üye olan ülkelerdeki HSYK yapılanmasını inceledik. O yapılanmalar içerisinde bizim kendimize özgü getirdiğimiz konuların dışında yapılanmalar var. Orada HSYK üyelerinin neredeyse tamamını yürütmenin seçtiği bir mekanizmanın olduğunu da söylemeliyiz. Bunları ülke ülke Adalet Bakanlığımızdan da belki Başbakanlık Müsteşarlığımızdan da temin edebilirsiniz. Ben de takdim edebilirim. Yani 28 ülkesiyle Avrupa Birliği'nin bazı ülkelerinde uygulanan HSYK modelini biz, Türkiye'ye getirmiş olsaydık herhalde herkes havalara uçar ve isyan ederdi. Biz, şimdi 22 üyenin herhalde 10 tanesini yüksek hakimler arasından, daha doğrusu birinci sınıf hakimler arasından seçiyoruz.  İki, üçünü Cumhurbaşkanı seçiyor. Bir, ikisini Yargıtay, Danıştay seçiyor. Bir ikisini Adalet Akademisi seçiyor. Ben bunun 15 tanesini yürütme olarak veya Cumhurbaşkanlığı makamı olarak seçeceğim noktasına da gelebilirdik. Ama biz demokratik tabanı daha güçlü olsun dedik ve farklı fikirler, farklı kaynaklardan gelenler bir araya gelsinler de taraf tutmasınlar, ayrı bir grup oluşturmasınlar, 5 kişiden çektiğimizi, bizi tekrar ızdırap olarak karşımıza getirmesinler dedik. Ne bilirdik bu kadar saf olacağımızı? Dolayısıyla Avrupa Birliği'nde ağzını açacak insanların önce Türkiye'de ne yapılıyor olduğunu bir öğrenmesinde fayda var. Anayasayı değiştirmiyoruz. Sadece HSYK Kanunu içinde bir, iki maddeyi değiştiriyoruz. Yasamaya müdahale etme hakları yok. Ancak yanlış bilgilendirme olabilir. Benim bildiğim kadarıyla Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, bir  günlük bir çalışma ziyaretinde bugün veya yarın veya öbür gün Brüksel ziyaretinde bulunacak. Sayın Başbakanımızın ziyaretinden önce bir çalışma yapacak."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...