Tgrt Haber
14 Ekim 2014 09:15

Arınç, 'İncirlik ile ilgili yeni bir durum yok'

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Terörle mücadele kapsamında yürütülen işbirliği dışında İncirlik ile ilgili yeni bir durum yoktur" dedi.

Arınç, 'İncirlik ile ilgili yeni bir durum yok'

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.

Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır'ın Avrupa Birliği Katılım İçin Ulusal Eylem Planı hazırladığını hatırlatan Arınç, ilk bakanlar kurulu toplantılarından birinde Avrupa Birliği hedefi için daha büyük bir kararlık içinde olacaklarını ve bunun için yakın, orta ve uzun vadede eylem planı yapılacağını söylediğini anımsattı.

Arınç, 2015 seçimlerine kadar Birinci Aşama Acil Eylem Planı'nın hazırlanarak sunumunun yapıldığını ve olumlu karşılandığını bildirdi.

Bazı bakanların katılımıyla Reform İzleme Grubu toplantılarının yapıldığını söyleyen Arınç, eylem planının kabul edilmesi üzerine bu toplantıların isminin "Reform Eylem Grubu" olarak değiştirildiğini ve bu kapsamda Acil Eylem Planı içerisindeki hususların da dikkate alındığı ilk toplantının 12 Kasım'da Ankara'da yapılacağını dile getirdi.

Arınç, Bozkır'ın 2014 Türkiye İlerleme Raporu üzerinde kamuoyunu bilgilendirdiğini ve bazı eleştirileri olsa da iyimser bir rapor hazırlandığını ve bazı konularda Türkiye'nin çalışmalarının bulunduğunu ifade ettiğini hatırlatan Arınç, Bozkır'ın Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda da ilerleme raporuyla ilgili etraflı bir biçimde Türkiye'deki her kurumu ilgilendiren noktalarda neler içerdiğini takdim ettiğini bildirdi.

Toplantıda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın da bilgi verdiğini belirten Arınç, bu kapsamda 1 Ekim'de başlayan yeni yasama yılının bayram dolayısıyla çalışmalarına 14 Ekim'e kadar ara verdiğini anımsatarak, bugün TBMM'nin yasama dönemine fiilen başlamış olacağını kaydetti.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu yasama döneminde, muhtemel seçim tarihi arasındaki çalışma süreleri haftalık dikkate alınmak suretiyle bu süreç içerisinde de özellikle hangi konularda hazırlanmış olan kanun tasarılarına ve tekliflerine öncelik verileceği konusu teknik bir çalışma olarak önümüze konuldu. Hem zamanı ekonomik kullanmak hem de gündemde önemli saydığımız konuların bir yasama çalışmasına konu edilmesi sebebiyle fikri mülkiyet hakkı konusunda bir kanun tasarımız var, bu içinde Patent Kanunu da barındırıyor. Kişisel verilerin korunması önemli bir kanun tasarısıdır. Defalarca üzerinde durulmuş ama yasalaşma imkanı bulunmamıştı. Elektronik Ticaret Kanunu, Perakende İşletmeler Kanunu, iş güvenliği ile ilgili olarak ek alacağımız tedbirler, tahkim konusu, İstanbul tahkim ve diğerleri, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda yapılacak değişiklikler, Cezaevlerinin Dış Korunmasının yeniden bir değişikliğe uğramasıyla ilgili kanun, yargının özlük hakları ile ilgili ve diğer bazı hususları da ve şu anda komisyonda bulunan tasarımız imzaladığımız şekliyle Yüksek Öğretim Personel Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı öncelik olan hususlar oldu.

 

Bildiğiniz gibi Sayın Başbakanımız daha önce yaptığı açıklamalarıyla üniversitedeki öğretim görevlileri, araştırma görevlileri ve okutmanlar daha çok dikkate alınmak suretiyle bütün öğretim üyelerine ek bir tazminat verilmesi ve özlük haklarında iyileştirilmesi konusunu fiilen bir tasarı haline getirdik. İmzaya açıldı ve sanıyorum bugün yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne de sevk edilmiş olacak. Konumlarına göre ek göstergelerinde yüzde 100, yüzde 115'lik artışlar yapan önemli bir kanun tasarısı."

 

Madenlerle ilgili de bir kanun tasarılarının olduğunu ve diğer birkaç kanun tasarısını bu süre içerisinde öncelik vermek üzere bir sıralama ve takvimleme yapacaklarını dile getiren Arınç, aralık ayının yaklaşık 15 gününün bütçe görüşmelerine ayrıldığını anımsatarak kalan sürenin en iyi şekilde nasıl değerlendirilebileceği hususu üzerinde de durduklarını bildirdi.

 

Bakanlar Kurulu gündeminin en önemli maddelerinden birisinin de son yaşanan şiddet olayları, olduğunu dile getirerek, olaylara anında müdahale edildiğini ve iç güvenlik toplantıları yapıldığını hatırlattı.

 

Olaylarla ilgili sorumlu ve yetkili kişi ve kurumlarla bir organizasyon gerçekleştirildiğini anlatan Arınç, İçişleri Bakan Yardımcısı başkanlığında farklı kurumların genel müdür ve müsteşarlarıyla 24 saat iş yapacak noktada techiz edilerek İzleme Takip Kurulu oluşturulduğunu anımsattı. Arınç, şöyle devam etti:

 

"Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ hem bu konuyla ilgili hem de bu son şiddet olaylarında güvenlik güçlerimizin karşılaştığı bir takım imkansızlıklar veya olaylara müdahale ederken karşılaşabildikleri bir takım olumsuzlukları bir rapor halinde, etraflı bir şekilde gözden geçirdik. Burada esasen Sayın Cumhurbaşkanının da bir yerde ki konuşmasında ifade ettiği gibi başta polis olmak üzere tüm güvenlik güçlerimizin bu tür toplumsal olaylar şiddete dönüştüğü takdirde aşırı ve yaygın bir şiddet kullanımının sözkonusu olduğu hallerde güvenlik güçlerinin elini güçlendirmek onlara yeni imkanlar ve kullanabileceği yeni alanlar elbette tesis etmek suretiyle bir çalışma yapılacaktı. Bu, bugünün meselesi değildir, geçmişten bu yana üzerinde çalışılan bir konuydu ama son yaşadığımız olaylarla bunun aciliyeti ortaya çıktı."

 

Konuyla ilgili çalışmalarının bir süre daha devam edeceğini dile getiren Arınç, "Bununla şunu yapmak istiyoruz, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak asıl amacımız budur. Şiddet olaylarını mutlaka önlemek ve kamu düzenin sağlamak, vatandaşın huzurlu, güvenli bir ortamda yaşaması için bütün tedbirleri almaktır" dedi.

 

Arınç, konuyla ilgili güvenlik güçleri ve kolluk kuvvetlerinin bazı yetki ve imkanlarının olduğunu bunların bir kısmının Türk Ceza Kanunu'nda, bir kısmının Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nda, bir kısmının da İl İdaresi Kanunu'nda ve ilgili bazı başka kanunlarda tasnif edilmiş olduğunu söyledi. Arınç, şöyle devam etti:

 

"Bunların birbirleriyle olan koordinasyonu ve bunların kullanılması sırasında ortaya çıkan bir takım engeller etraflı bir biçimde ele alındı, bu değerlendirmeler yapıldı ve sonunda sadece bu kanunlarda bir değişiklik yapılmasının yeterli olmayacağı kapsamlı bir iç güvenlik reformunun hazırlanması ihtiyacı ortaya çıktı. Bununla şunu söylemek istiyorum: Polise şu yetkiyi de verdik ilave olarak veya gözaltı süreleri şu kadardan şu kadar çıktı. Bütün bunların yeterli olmadığını düşünüyoruz çünkü geçmişten bu yana güvenlik reformuyla ilgili bazı çağdaş ve modern düzenlemelerin yapılması ihtiyacı da ortaya çıktı. Bununla şunu kast ediyorum: Biz, Avrupa Birliği müktesebatına kanunlarımızın uyumu açısından önem veriyoruz. Pek çok yaptığımız yasal düzenlemelerde de Avrupa Birliği müktesebatını esas alıyoruz. Bu kez de bu kapsamlı iç güvenlik reformunda özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu durum nasıl karşılanmaktadır ve belki de bir Almanya önceliğine öncelik vermek suretiyle oradaki uygulamaları, oradaki yetkileri belki esas alabilecek Türkiye özeline uygulanabilecek bir noktaya getirmek üzere çalışmalara devam edilmesi kararı da verilmiş oldu."

 

Arınç, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait helikopterin düştüğünü ve 4 mürettebatın şehit olduğunu hatırlatarak, olayla ilgili Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve ilgili savcılık tarafından adli ve idari tahkikat başladığını söyledi. Helikopterin düşme sebebinin açıkça ortaya çıkarılmasının öncelikli konu olduğunu ancak henüz bu konuda sonuca ulaşılamadığını belirten Arınç, "Hava şartları veya teknik bir takım sebepler böyle bir düşmeye yol açmış olabilir ama her şeyin ötesinde 4 tane pırıl pırıl asker, mürettebatımızın vefatı bütün Türkiye'yi fevkalade üzmüştür. Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine ve tüm milletimize, silahlı kuvvetler camiasına da başsağlığı dileklerimi ifade etmek istiyorum" diye konuştu.

 

Çevik kuvvet polislerini taşıyan otobüsün de Sivas İmranlı ilçesi civarında trafik kazası sonucu devrildiğini, 3 polisin şehit olduğunu ve 41 polisin de yaralandığını anımsatan Arınç, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Gümüşhane'de düzenlenen mitinginde görevlendirilmek üzere Malatya ilinden takviye kuvvetler gönderilmişti, dönerken böyle bir kazayla karşılaştılar. Esasen bazı polislerimizin şehit olduğu, vefat ettiği trafik kazalarına son günlerde biraz fazlaca rastlamış olduk. 3 şehidimize de Allah'tan rahmet diliyorum. Yine hem emniyet camiasına hem ailelerine hem de milletimize başsağlığı diliyorum" diye konuştu.

 

Sorular

 

Basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, terörle mücadelede askere güvence konusunda çalışmaların tamamlanıp tamamlanmadığı yönündeki soru üzerine, iç güvenlik kapsamında yeni bir reform planlandığını altını çizerek söylemek istediğini kaydetti.

 

Arınç, "Kolluk kuvvetlerimizin, diyelim ki polisimizin, jandarmamızın, kara kuvvetleri unsurlarının, yerine göre zaten İl İdare Kanunu'nda bulunduğu şekliyle bunun dışındaki mevzuatımızda bulunduğu şekliyle kapsamlı bir incelemesini yapıyoruz. Yani öyle bir organizasyon olmalı ki bu tür olaylar anında bastırılabilmeli. Teknik olarak hiçbir eksiğimiz kalmamalı, istihbarat olarak hiçbir eksiğimiz kalmamalı ve bu aralarındaki uyumu sağlayabilecek yeni bir mekanizmayı gündeme getirebilmeliyiz" ifadelerini kullandı.

 

Türk Ceza Kanunu'nun 2005 yılında tamamen yenilendiğini hatırlatan Arınç, şunları söyledi:

 

"Eğer çözüm sürecinde çok iyi bir noktada olsaydık, yani en azından sonuçlanmış olsaydı, belki Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu'nda esasen var olan hükümler sebebiyle biz artık 'güle güle' diyecektik ama bu yaşadığımız olaylar gösterdi ki hayır o noktada değiliz. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu yürürlükte. Keşke biran evvel kurtulabilsek ama eşkiya durmuyor. Su uyuyor, düşman uyumuyor. Bu ülkenin birliğine varlığına kasteden insanların bir gün iki gün içinde neler yapabileceğini gördük"

 

ABD'deki polisin yetkilerini örnek gösteren Arınç, "Araba kullanırken arabanızı durdururlarsa elinizi direksiyondan ayırmamanız size ihtar edilir. Hapşırmak istediniz, cebinizden bir şey almak istediniz kafanıza kurşunu yersiniz. Polisin bu kadar yetkisi vardır" dedi. 

 

 Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bu konudaki mevzuatlarına bakıldığı zaman mesela Almanya örneğinde de polisin gözaltına alma hakkı, korunaklı bir yere götürme hakkı olduğunu belirten Arınç, şunları dile getirdi: 

 

"Biz madem AB müktesebatına uyum kapsamında pek çok yasal düzenleme yaptık, niçin kolluk kuvvetlerimizin daha güçlü olması bakımından yeni bir iç güvenlik yasası veya reformu çıkarmış olmayalım. Bunların hepsini dikkate alıyoruz ama bu çalışmalarda şüphesiz, özgürlükler esas olacaktır, demokrasi esas olacaktır ve hukuk esas olacaktır. Yani terörle mücadeleyi de hukuk nasıl emrediyorsa öyle yapacağız. Hukuk dışında bir uygulamaya, hele hele bazıları fazlaca konuşmaya başladı, '90'lara Türkiye'yi geri döndürmek mi istiyorsunuz' sözlerine gerek yok. Son yaşanan olaylar muvaffak olabilseydi, Türkiye bırakın 90'ları daha çok eski dönemlere dönerdi. Buna müsaade edilmedi. Halkımız müsaade etmedi, hükümetimiz müsaade etmedi. Çok acı çektik, çok ağır tahribat var ama amaçlarına ulaşamadılar. Katılım bakımından, verdikleri etki bakımından ve arkalarındaki toplumsal destek de kaçtı gitti. En azından onları 'sokağa çıkın' diye teşvik edenler bile özür dilemek, mazeret bulmak, 'evet bunlar oldu ama bizi de dinleyin, aslında bir duygusal kırılma var' gibi kimsenin ikna olmadığı sözlerin arkasına sığınmak zorunda kaldılar."

 

Bülent Arınç, daha önceki bir Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda askeri ceza kanunu üzerinde bir görüşmenin yapıldığını ancak bazı konuların tekrar çalışılması gerektiğini söylediğini hatırlattı. Arınç, bu konunun sonuçlanması durumunda bilgi vereceğini kaydetti.

 

Zarar gören iş yerleri ve kamu binaları 

 

Zarar gören iş yerlerinin yeniden inşası konusunda nasıl bir program yapıldığı yönündeki soru üstüne Arınç, kamu binalarına veya özel iş yerlerine yapılan her türlü zararın, Maliye Bakanlığı tarafından valiliklere gönderilen acil destek kapsamında yerine getirildiğini ve getirileceğini söyledi. 

 

Arınç, bu konuda zarar görenlerin hiçbirisinin şikayetinin kalmayacağını belirterek, "Mutlaka bu olay nedeniyle zarar görenlerin zararları, basit bir tespiti müteakip kendilerine karşılanacaktır. Bu zararları meydana getirenlerle ilgili olarak da cezai soruşturmalar en kısa sürede başlayacaktır" diye konuştu. 

 

AK Parti binalarının zarar gördüğünü hatırlatan Arınç, "Bunu partimiz kendi imkanlarıyla belki daha güzel binalara sahip olması konusunda yardımda bulunacaktır. Hazine'den aldığımız yardım var, bu yardım kapsamında teşkilatlarımızın ihtiyaçlarını şüphesiz gidereceğiz" dedi.

 

Arınç şöyle konuştu:

 

"O kadar büyük bir vahşet ki maalesef HDP'li belediyeler yangına müdahale edilmesini engellemişlerdir. İtfaiye araçlarını vermemişlerdir. İtfaiye araçları zorla valilikler tarafından el konulup olay yerine sevk edilmek istenirken, önlerine taşlarla barikat kurulmuştur. Her şey anlaşmalı ve planlı bir şekilde yapılmıştır." 

 

"Bu vahşet ve vandallığa kim çanak tutmuşsa hukuk karşısında herhalde bir sorumluluğu olacaktır" diyen Arınç, maddi zararların hükümet tarafından karşılanacağını vurguladı.

 

Kobani'deki (Ayn El Arap) gelişmeler bahane edilerek gerçekleştirilen şiddet olaylarında sağlık tesislerinin, çeşitli kültür kurumlarının ve okulların hedef alınması söz konusu. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?" sorusu üzerine Arınç, 6 Ekim'de başlayan bu olaylar sebebiyle çok acı yaşandığını dile getirdi.

 

Arınç, "Bu bir yaygın şiddet olayıdır, bir terör olayıdır çünkü burada verilen zarar, insanlara olsun, cana olsun, mala olsun, kamu mallarına olsun, vahşice işlenmiştir" ifadesini kullandı.

 

Bülent Arınç, "Yani bir başka olayda gördüğümüzden çok farklı olarak, insanların canlarına zarar verilmesinin de eskiden Türk Ceza Kanunu'nda vardı, 'Canavarca his saikiyle adam öldürmek' diye ve cezası da idamdı. Yani benim avukatlık yaptığım döneme ait, hatırlıyorum. Şimdi aynı şekilde öldürme olaylarında sanıyorum ki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriliyor" değerlendirmesinde bulundu.

 

İnsanların binalardan atıldığını, başlarının ezildiğini, üzerlerinden araçlarla geçildiğini ve yakıldığını hatırlatan Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

 

"Sadece sakallı olduğu için, yanındaki eşi tesettürlü olduğu için, IŞİD'ci bahanesiyle hayatlarına son verilmiştir. Çok acı olaylar yaşandı. Dileriz ki tekrarı olmasın. Tekrarının olmaması için de Hükümet olarak, ülkeyi yöneten yürütme organı olarak bütün tedbirleri alacağımızı ve kamu düzeninin esas olacağının da bilinmesini istiyorum. Tekrarından da ayrıca üzüntü duyacağım çünkü bu son yıllarda yaşanmış olaylardan belki de en fecilerinden bir tanesidir. Buna sebep olanların aslında hangi yolu açtıklarını bilmeleri ve bunun hem sorumluluklarını hem de vicdanen bundan dolayı kendilerine düşen, bu özür dileme, af dileme ve yaptıklarının yanlış olduğunu itiraf etme, idrak etme erdemini de göstermelerini dilerim çünkü 6 Ekim 2014 günü saat 22.30 sıralarında HDP Genel Merkezi adlı Twitter hesabından 'Halklarımıza Acil Çağrı' başlığı ile HDP MYK toplantısında görüşüldüğü belirtilerek, vatandaşlarımıza sokağa çıkmak ve sokağa çıkmış olanlara destek vermek çağrısı yapılmıştır."

 

Bu çağrı üzerine 11 ilden başlayarak yoğun şekilde şiddet içerikli, toplumsal olayların ve eylemlerin gerçekleştirildiğini anımsatan Arınç, "6 Ekim 2014 tarihinde başlayıp 11 Ekim 2014 tarihine kadar yoğun olarak devam eden olaylar kapsamında, 20 ilimizde şiddet boyutuna varan eylemler, 17 ilimizde şiddet içermeyen destek eylemleri olmak üzere toplam 37 ilimizde bin 419 olay meydana gelmiştir" diye konuştu.

 

Bülent Arınç, şu bilgileri verdi:

 

"Bu olaylarda iki emniyet mensubumuz şehit olmuş, 308 emniyet mensubu yaralanmıştır. 34 kişi hayatını kaybetmiş, 415 kişi ise yaralanmıştır. Ayrıca çatışmalarda 5 örgüt mensubu ölü, 3 örgüt mensubu da yaralı olarak ele geçirilmiştir. 8'i yabancı uyruklu olmak üzere bin 954 şahıs gözaltına alınmış, bunlardan 275'i adli makamlarca tutuklanmıştır. Maalesef vandallık o boyutlara varmıştır ki müzeler, kütüphaneler tahrip edilmiş, kitaplar yakılmış, okulların yakıldığı gibi yine ilim ve kültür merkezlerine saldırı gerçekleşmiştir. Van'da Kızılay Kan Bağış Merkezi'nin önünde bulunan 3 kan bağış aracı yakılmıştır. 8 belediye hizmet binası, 67 siyasi parti binası, 71 kaymakamlık binası, 161 emniyet binası, 242 okul binası olmak üzere toplam 2 bin 39 bina zarar görmüştür. 551 polis aracı, 866 sivil araç olmak üzere toplam bin 417 araç çeşitli şekillerde saldırıya uğrayarak tahrip edilmiştir. Olaylarda pek çok eğitim ve sağlık tesisi, kamu binaları, kütüphane, müzeler, kamu araçları, belediye hizmet araçları, özel şahıslara ait araç ve iş yerleriyle şehir altyapıları tahrip edilmiştir. 

 

Bu olaylarda tabii vahşet ön plandadır. İş adamlarına yönelik, kamu mallarına yönelik, insanların kuyumcu dükkanlarından başlayıp yağmalanabilecek ne kadar mal varlığı varsa onlara yönelik ve kamu mallarının zaten esasen hepsi tahrip edilmiştir. Genelde AK Parti binalarına, bir miktar da HÜDA PAR binalarına veya teşkilatlarına yönelik saldırılar olmuştur. Bildiğiniz gibi Patnos Belediye binası cayır cayır yakılmıştır, 10 tane de aracıyla birlikte. Bunları herkes biliyor artık. Acı olan şudur; bu, Türkiye'de maalesef bir anda ortaya çıkıveren ve gayet organize, planlı, kimin nereye gideceğinin, kimin hangi evde ikamet ettiğinin, kimin kimliğinin ne olduğunun önceden belki tespit edilerek, onlara yönelik bir şiddet hareketi ve tamamen bir terör olayıyla karşı karşıya kaldık."

 

Fedakar güvenlik güçlerinin elinden geleni yaptığını vurgulayanArınç, "Eksik kaldığımız yerler mutlaka vardır. Onların çalışmasını yaptık ama bundan böyle bu tür olaylara kesinlikle müdahale edileceğini, yaşanmayacağını ve istihbarat noktasında da bütün elimizdeki imkanların en iyi şekilde kullanılabileceğini de ayrıca söylemek istiyorum" ifadesini kullandı.

 

"İncirlik'le ilgili yeni bir durum yoktur"

 

"İncirlik haricindeki üsler için bir izin verilmesi söz konusu mu? Üssün savaş uçakları ve silahlı İHA'lar tarafından kullanılması söz konusu olabilir mi? Yoksa Türkiye'nin yaklaşımı bu üssün ikmal ve silahsız İHA'lar için kullanımı mı?" şeklindeki bir soru üzerine iseArınç, "Farklı kişiler açıklama yapabilirler. Maksadını aşmış olabilirler. Kendi iç kamuoylarına yönelik bazı temennilerde bulunmuş olabilirler. Türkiye'yi bir şekilde kendi çalışmaları doğrultusunda görevlendirmek istemiş olabilirler. Bu konuda Dışişleri Bakanımızın açıklamalarına dikkat etmemiz lazım" diye yanıt verdi.

 

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, ABD'de bulunduğunu anımsatan Arınç, "Gerekiyorsa Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığımızın, yani bakanlığımızın açıklamalarına dikkat etmek gerekir" dedi.

 

"Cumhurbaşkanımız ne diyorsa ve Sayın Başbakanımız ne söylüyorsa ve bu konuda muhatap olan Dışişleri Bakanlığımızdan nasıl bir açıklama yapılıyorsa bence onlara dikkat etmemiz gerekir" ifadesini kullanan Arınç, şöyle devam etti:

 

"Türkiye, IŞİD terör örgütüyle mücadele konusunda uluslararası koalisyonla işbirliği yapmaktadır. Söz konusu terör örgütünün varlığı ve faaliyetleri herkesten çok ülkemize de yönelik bir ulusal güvenlik tehdididir. Müttefiklerimizle bu hususta yoğun temaslar, eşgüdüm ve istişareler de yapılmaktadır. Bu bağlamda şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum. Terörle mücadele kapsamında yürütülen işbirliği dışında İncirlik'le ilgili yeni bir durum yoktur. Bu aşamada sadece eğit-donat programı için Türkiye tarafından önerilen bazı tesisler söz konusudur. Bunda da karar aşamasına gelinmemiştir. Suriye'deki IŞİD faaliyetlerine karşı uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge tesisi de dahil olmak üzere birlikte atılacak adımlar ve alınacak tedbirler paketinin bütün unsurları hakkında ABD ile gerçekleştirmekte olduğumuz görüşmeler, önümüzdeki günlerde de derinleştirilerek sürdürülecektir."

 

Genelkurmay Başkanlığı Harekat Dairesi Başkanının, ABD'deki çalışma toplantılarına katıldığını hatırlatan Arınç, Türkiye'ye gelen ve bu konuda görevlendirilmiş insanlarla da Türkiye'deki muhataplarının bu görüşmeleri sürdürdüğünü belirtti.

 

Arınç, "Burada tek dikkate aldığımız konu ülkemizin ulusal çıkarlarıdır. Bu ulusal çıkarlarla örtüşebilecek her türlü çalışmayı birlikte yapacağımızın herkes tarafından bilinmesi gerekir" değerlendirmesinde bulundu.

 

Bir gazetecinin HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken'in çözüm sürecinin yol haritasına ilişkin oluşturulan bir taslak sayfasını gördüklerini, bunun kendileriyle paylaşıldığına yönelik açıklamasını hatırlatarak, "Bu, Resmi Gazete'de yayımlanandan farklı bir yol haritası mı detaylarında neler var?" demesi üzerine Arınç, bunun kendisine değil, açıklamayı yapan Baluken'e sorulması gerektiğini belirterek, "Verecek bir cevabı vardır herhalde" yanıtını verdi. 

 

"Türkiye bu konuda haklı çıkmıştır"

 

Başka bir gazetecinin "Eğit-donat çerçevesinde belirlenen tesisler hangileridir" sorusu üzerine Arınç, "Eğit-donat konusunda söylemek istediğimiz şu: Bu, bizim için yeni bir unsur değil. Biz, Suriye'deki ılımlı muhalefetin güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye bu konuda haklı çıkmıştır. Keşte Türkiye'nin sözlerine ABD de diğer batılı ülkeler de kulak verebilseydi" diye konuştu.

 

Alanda, sahada zayıf kalan ılımlı muhalefetin boşluğunun aşırı unsurlarca doldurulduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:

 

"El Nusra, El Kaide, IŞİD, başka bir şey dediğiniz radikal unsurlar, ılımlı muhalefetin veya gücün olmadığı Suriye'da sahayı doldurdular. Eğer muhalefete gerçekten bir yardım yapılabilseydi hem askeri hem teçhizat bakımından, onların zalim Esed'in güçleriyle mukabele veya mücadele etmesi mümkün olacaktı. Şimdi batılı ülkeler, Türkiye'nin geldiği bu noktada, evet bir eğit-donat faaliyetinin ki sayılarının binler filan değil belki birkaç yüz olabileceği bir faaliyetin yapılmasını düşünüyorlar. Türkiye'nin haklı olduğunu kabul ediyorlar, böyle bir faaliyetin Türkiye içerisinde en uygun yerde nasıl yapılabileceği konusunu da karşılıklı görüşme olarak devam ettiriyorlar. Türkiye bunun sadece eğitim bölümünde olabilir, bu güne kadar olduğu gibi silah ve teçhizat bölümünde olmaz. Nasıl gelirler ve bütün bunlarda dikkat edeceğimiz şey, eğitim-donatımda mutlaka Suriye halkından olması gelenlerin. Yabancı unsurları içerisinde barındırmaması düşünülüyor."

 

Bunu Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun her konuşmasında ifade ettiğini hatırlatan Arınç, "Yabancı unsurları değil, Suriye halkından, Suriyeli, bu işi yapmak isteyen ve onların eğitilebileceği bir ortamı meydana getirmek istiyoruz. Bu konuda henüz yer, imkan, şartlar kesin olarak belirlenmiş değil" dedi.

 

"Türkiye, kendi ulusal çıkarlarını en önde tutmak zorundadır"

 

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne paralel yapının gireceğine yönelik açıklamalar hatırlatılarak, bu konudaki çalışmaların sorulması üzerine Arınç, MGK'nın 30 Ekim'de toplanacağını belirtti. 

 

MGK'nın gündemini tayin ve tespit yetkisinin tamamen Cumhurbaşkanı'nda olduğunu dile getiren Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gündemi nasıl belirleyeceğini, hangi konuların görüşüleceğini bugünden bilmesinin mümkün olamayacağını söyledi.

 

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin "IŞİD saldırıları olduğu dönemde kendilerine önce İran'ın ardından Türkiye'nin yardım ettiğini ancak Türkiye'nin konjonktür gereği bunu açıklamadığına" yönelik basına yansıyan açıklamalarına ilişkin görüşünün sorulması üzerine Arınç, şunları kaydetti:

 

"Sayın Barzani'nin açıklaması bence olumlu bir açıklamadır. Şu açıdan, 'Evet, Türkiye bu konuda bize yardım etti ama beklediğimiz kadar değil' dedi. Olabilir, onun da sebeplerini kendisi doğru olarak tespit etmiş. Bu bir serzeniş, eksiklik değil. Türkiye kendi ulusal çıkarlarını her bakımdan en önde tutmak zorundadır. Bizim kuzey Irak'taki yönetimle ilişkilerimizin iyi olduğunu herkes biliyor. İster Mesut Barzani olsun isterse Neçirvan Barzani olsun, o yönetimle Türkiye'nin ilişkilerinde bir sorun yok ancak Kobani'de yaşanan olaylar sebebiyle Türkiye'den belki bazı talepler yapılmış olabilir. Biz bunları hukuk içinde değerlendirmek durumundayız ama zannediyorum ki Barzani'nin asıl üzerinde durmak istedği konu, IŞİD'in Musul'dan sonra Erbil üzerine yürümesi ve ABD uçaklarının müdahale etmesi, bazı ülkeler tarafından da silahlı güçlerin kuzey Irak'a gönderilip yardım amacıyla kullanılmasıdır. Evet, biz bunları yapmadık. Yapmamak için de kendimize göre pek çok sebebimiz var. Onu Sayın Barzani, Türkiye'nin kendileriyle olan ilişkisindeki dürüstlüğünü ve çabasını hem de bu olaylardaki tavrımızın gerçek sebeplerini herkesten çok daha iyi bilir."

 

"Yargıçlara yakışır bir ağırbaşlılıkla bir seçim yapıldı"

 

Bir gazetecinin HSYK seçimi öncesi yaşanan tartışmaları hatırlatarak, seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesini sorması üzerine Başbakan Yardımcısı Arınç, seçimlere Yargıda Birlik Platformu'ndan bir grubun, YARSAV adaylarının ve bağımsız adayların katıldığını anımsattı. Arınç, şöyle konuştu:

 

"Bunların hepsi yargıçtır. Yani adli yargıdan da idari yargıdan da hakimler, savcılar, oy kullanma hakkına sahip olan, seçilme ehliyetine sahip çünkü adeta Yüksek Seçim Kurulu, milletvekili, belediye, cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi işe el koydu, müracaat eden adayları inceledi, kesin aday listesini açıkladı. Dün sandık kurulları vardı, onların tutanaklarını birleştirdi ve akşam kesin olmayan resmi sonuçları da aktarmış oldu. Bence yargıda güzel, sonuçları itibarıyla herkesin tartışabileceği ama huzur ve sukunet içerisinde ve yargıçlara yakışır bir ağırbaşlılıkla bir seçim yapıldı. Madem ki üç grup veya bağımsızlar seçime girmiştir, alınan oylara baktığımız zaman da Yargıda Birlik Platformunun adli yargıda tam olarak listesinin kazandığını, idari yargıda da asil üyelerden sadece birini kazandığını sizler de ben de öğrenmiş olduk."

 

Kendisinin 12 Eylül 2010'daki referandumdan önce de siyasette olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:

 

"Çok eskiden beri takip ediyorum, HSYK'nın yapısını hepimiz çok iyi biliyorduk. Bu yapıdan şikayetlerimiz vardı. 5 kişinin bütün yargıyı yönlendirmesi, adeta hükümete muhalif bir siyasi parti gibi nasıl hareket ettiğini hepimiz çok iyi biliyorduk. Halkımız yüzde 58 ile demokratik tabanı güçlü ve farklı kanallardan gelen bir HSYK yani 22 üyeli bir HSYK'yı kabul etti. Seçildiler, 4 sene geçti şimdi ikinci seçimleri yapılıyor. Bu ikinci seçimler sonucunda da şimdi Yargıtay, Danıştay bitti, adli ve idari yargıdaki seçimler de bitti, sanıyorum sadece Cumhurbaşkanımızın atayacağı ve Adalet Akademisinden seçilecek bir üye kaldı. Onların da tespit edilmesiyle Ekim'in 28'inde, bildiğim kadarıyla yeni HSYK göreve başlayacak. Seçimlerde alınan sonuçları bu üç grup hakkında bir takım faraziyeler öne süren veya bunlara yakıştırmalar yapanların bir şeyler konuşması daha doğru olur.

 

Biz yargıdaki tüm insanlara, siyasi kanaatleri ne olursa olsun, hangi birliğin içinde yer alırlarsa alsınlar, eşit ve adaletli gözle baktık. Mesela ben veya hükümetimizden hiç kimse bunlardan birisini tercih etmek veya diğerlerini karşısına almak gibi bir tavrın içinde olmadık. Yargıda Birlik Platformu, Başbakanımızla Sayın Bekir Bozdağ bakanımızla da görüştü ama her ikisi de şunu ifade ettiler, 'Bizimle görüşmek isteyen kim varsa kapımız açıktır. Biz hepsine eşit yaklaşacağız. HSYK'daki yeni yapılanmasını bir bağnazlık içinde olmamasını, geçmişte çok acısını çekmiştik, farklı görüşlerin, düşüncelerin ve yargının hemen hemen 15 bine yakın mensubunu kucaklayan bir yapının oluşmasını arzu ediyoruz' demişlerdi. Ümit ederiz ki bu yapı iyi bir HSYK ortaya çıkarır, mevcut sorunları asgariye indirir ve tüm adalet camiasını kuşatacak, kucaklayacak bir noktada faydalı işler yapar."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...