Tgrt Haber
05 Ekim 2021 16:47

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Doğu Akdeniz mesajı: Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın kaderiyle ilgili sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin söz sahibi olduğu bir sistemi kabul etmediklerini söyledi. Doğu Akdeniz geriliminde Türkiye'nin hukuka saygılı olduğunu ancak haklarını korumakta çekinmeyeceğini vurgulayan Erdoğan, "Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz. Yanı başımızda kurulmaya çalışılan terör koridoruna seyirci kalmamız mümkün değil. Bu konuda gerekeni yapmaktan çekinmeyiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Doğu Akdeniz mesajı: Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz
cumhurbaşkanı,recep tayyip erdoğan,doğu akdeniz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; yakın zamanda piyasaya çıkan "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" adlı kitabı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'yle ilgili eleştiri ve çözüm önerileri, Paris İklim Anlaşması ve Suriye meselesinde gelinen son noktaya ilişkin Kriter Dergisi'ne söyleşi verdi.

NEDEN KİTAP YAZDI?

Neden böyle bir kitap yayımlamaya ihtiyaç duyduğu yönündeki soru üzerine Erdoğan, küresel sistemin kapsamlı bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu belirtti. Türkiye'nin başından beri bu dönüşüme hem öncülük etmeye çalıştığını hem de var olan sorunlara dikkati çektiğini aktaran Erdoğan, her uluslararası ortamda güçlü bir şekilde çözüm önerilerini ifade ettiklerini de anımsattı.

Gerçekçi bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu, mevcut sorunların açıkça konuşulması gerektiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünya bir kriz döneminden geçiyor. Küresel salgın bu krizi derinleştirdi. Salgın aynı zamanda yaşadığımız dönemin sorunlarının bir an önce çözülmesi gerektiği mesajını da verdi. Aksi halde kriz daha da derinleşecek ve çözümü imkansız sorunlarla karşı karşıya kalacağız. O zaman hiçbir mekanizma işleyemeyecek. Küresel sistem derin bir krizle karşı karşıya. Küresel yönetişim mekanizmaları işlemez durumda. Bir yönetişim problemi ortaya çıkmıştır. Adalet ise ayaklar altına alınmıştır. Mevcut haliyle Birleşmiş Milletler de bu krize cevap üretme noktasında işlevsizleşmiş ve etkinliğini kaybetmiştir. Yaşadığımız bu küresel derin krize yönelik Türkiye olarak bir cevap üretmek zorundayız. 20 yıldır ülke olarak insanlığın sesi ve vicdanı olduk. Sessiz çoğunluğun sesini gür bir şekilde bütün uluslararası platformlarda duyurduk."

"BM'NİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINI ÖNERİYORUZ"

Türkiye'nin, gördüğü bütün adaletsizliklere din, dil ve ırk ayırımı yapmadan dikkati çektiğini vurgulayan Erdoğan, Suriyeli sığınmacılardan Myanmar'da yaşanan insanlık dışı muamelelere, Filistinli Müslümanların yaşadığı dramdan ve zulümden Yeni Zelanda'da yaşananlara, Batı'da zuhur eden İslam karşıtlığından, aşırılıktan ve göçmen karşıtlığından Afrika'da yaşananlara kadar her meseleye hep insani bir perspektiften yaklaştığını anlattı.

Sürekli adil davranarak küresel sistemin vicdanı olarak hareket ettiklerini aktaran Erdoğan, "Bugüne kadar yüksek sesle dile getirdiğimiz hususları tarihe not düşmek adına bir kitapta bir araya getirmeye karar verdik. Sadece konuşmak ve durum tespiti yaparak eleştiri getirmek değil; aynı zamanda çözüm önerisi de sunmak istedik. Bu kitap fikri de böyle ortaya çıktı. Şimdi hem krizin kaynağına işaret ediyoruz hem de krizin sonuçlarını açık bir şekilde ortaya koyuyoruz. Ama bununla da yetinmiyoruz. Küresel yönetişim krizinin merkezinde yer alan Birleşmiş Milletlerin elimizdeki hala en önemli imkan olduğunu söylüyoruz. Ancak bu haliyle değil. Yeni bir reform inisiyatifi alarak BM'nin yeniden yapılandırılmasını öneriyoruz. Elbette bizim önerimiz bir reform teklifi. Bu teklifle daha adil bir dünya mümkün olabilir diyoruz. Dünyanın gerçek sorunları tartışılsın istiyoruz. Mevcut sorunları görmezden gelerek bir çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını ifade ederek, yeni bir teklifle uluslararası toplumun karşısına çıkıyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Doğu Akdeniz mesajı: Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz

"BATI HEGEMONYASI BİTMİŞTİR"

Dünya siyasetine bakıldığında ise farklı bir tablonun söz konusu olduğunu anlatan Erdoğan, "Batı'nın üstün olduğu şeklindeki sorun üreten anlayışın sonuna geldik. Bunu artık herkes sorguluyor ve kabul ediyor. Batı'nın kendisi bile artık bunu kabullenmeye başladı. Yüzyıllara sari Batı hegemonyası artık bitmiştir. Yeni bir uluslararası sistem ortaya çıkıyor." görüşünü paylaştı.

Soğuk Savaş döneminin iki kutupluluğunun ABD'nin zaferiyle sona erdiğini, sonrasında ise ABD merkezli bir dünya siyaseti görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, "Ancak anlaşıldı ki tek başına bütün uluslararası sistemi kontrol etmek mümkün değil. ABD bunu denedi ve başarısız oldu. Irak'tan çekildi, Afganistan'dan çekilmek zorunda kaldı. İki ülkede ne demokrasi inşa edebildi ne de devlet. Batı demokrasileri aşırılıkçılara ve popülist siyasete teslim oldu. Şimdi kendi inşa ettikleri politikaların mağduru durumuna düştüler. Demokrasinin içini boşaltılar" ifadesini kullandı.

Soğuk Savaş sonrasında ortaya atılan iddiaların gerçekleşmediğini de aktaran Erdoğan, "Bir kere demokrasi teşviki politikası, demokrasi adına daha büyük yıkımları beraberinde getirdi. Bütün kritik aşamalarda Batı ikiyüzlü davrandı. Daha da kötüsü, Batı demokrasileri aşırılıkçılara ve popülist siyasete teslim oldu. Şimdi kendi inşa ettikleri politikaların mağduru durumuna düştüler. Demokrasinin içini boşaltılar." dedi.

"BU CESUR ADIMI ATMAK ZORUNDAYIZ"

Kuralları inşa edenlerin bu kurallara uymadığını savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, itiraz ve çağrılarının tam da bu noktada ortaya çıktığına işaret edip, "Biz diyoruz ki kurallar varsa kurallara herkes uysun; kurallar eskidiyse ve işlevsiz kaldıysa da o zaman oturalım kuralları değiştirelim, kurallar ve uluslararası normlar üzerinde yeniden tartışalım.  Küresel yönetişimin merkezinde ne var? Elbette Birleşmiş Milletler yer alıyor. Peki BM, iyi bir küresel yönetişim vaadinde bulunuyor mu? Belki evet. Ama bunu uyguluyor mu? Hayır. O zaman gelin BM üzerinden yeniden düşünelim ve küresel yönetişimin sorunlarını kademeli bir şekilde tartışarak ortadan kaldıralım. Bu cesur adımı atmak zorundayız" şeklinde görüş belirtti.

"SURİYE'DE YÜZ BİNLERCE İNSAN KATLEDİLİRKEN BM NE YAPTI?"

Dünya Sağlık Örgütü'nün krize erken cevap üretemediğini, BM Güvenlik Konseyi'nin de uzun süre bu konuyu gündemine bile almayarak umursamaz bir tutum sergilediğini belirten Erdoğan şöyle devam etti:

"Suriye krizine ne zaman insani bir gözle baktılar. Yüz binlerce insan katledilirken, milyonlarca insan Esed rejiminin saldırılarından kaçarken Batı'nın derdi, sığınmacıları nasıl engelleriz de bizim kapımıza dayanmazlar oldu. Esed kimyasal silah kullandığında ne yaptı BM Güvenlik Konseyi? Hiçbir şey yapmadı. Üstelik rejim sonrasında da devam etti saldırılarına. Hani BM saldırgana karşı kurbanı koruyacaktı, mazlumun yanında zalime karşı duracaktı, onu dizginleyecekti? Bunların hiçbiri olmadı. Aynı şeyi Bosna Hersek'te yaşamadık mı? Filistin'de, Keşmir'de, Kırım'da ve Myanmar'da yaşamadık mı? Bu bize şunu gösteriyor, küresel yönetişim etkin ve adil çözümler üretemiyor.

Sorun bununla da sınırlı değil elbette. Büyük bir uzlaşı sorunu var. Neyi, nasıl çözeceğiz? Terörizm konusunda ne zaman ortak bir tavır sergileyeceğiz? İslam karşıtlığını ne zaman insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak göreceğiz? Ne zaman terörün her türlüsünü lanetleyeceğiz ortak bir şekilde? Maalesef bunları görmüyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Doğu Akdeniz mesajı: Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz

"1,5 MİLYAR MÜSLÜMANI YOK SAYAN SİSTEM OLABİLİR Mİ?"

Her şeyden önce BM küresel bir temsile sahip değil. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulduğunda sadece beş ülkeyi merkeze alarak bir düzenleme yapılmıştı. Ancak şimdi çok farklı bir dünya söz konusu. Evet, Çin ve Rusya Güvenlik Konseyi'nde var ama bu, Güvenlik Konseyi'nin temsilini daha adil yapmıyor. 1,5 milyar Müslümanı yok sayan bir sistem olabilir mi? Kültürel olarak çeşitli olmayan, medeniyet olarak kapsayıcı olamayan bir BM Güvenlik Konseyi, barışı ve huzuru sağlayabilir mi? Elbette çok zor. Sağlayamadığı zaten ortada.

BM'nin yeni küresel siyasi dengeyi de yansıtmadığını vurgulayan Erdoğan, "Dünyayı beş ülkenin kaderine bırakmışız. Binlerce kilometre uzakta olan ülkeler, sırf Güvenlik Konseyi’ndeki koltuğu sayesinde benim yanı başımdaki kriz hakkında karar veriyor, insanların kaderini şekillendiriyor. Adil bir şekilde karar verme noktasında bir yaklaşım sergilese neyse. Ancak ne haklıya hakkını teslim ediyorlar ne haksıza haddini bildiriyorlar. Varsa yoksa kendi ulusal çıkarları." değerlendirmesinde bulundu.

"5 DAİMİ ÜYE DÜNYA NÜFUSUNUN 4'TE 1'İ"

Dünyada çeşitli güç merkezleri var. Her şeyden önce sesini yükselten ülkeler var. 'Biz, bu sistemi bu şekilde kabul etmiyoruz, sizin iki dudağınız arasına sıkışmış kararları kabul etmiyoruz.' diyorlar. BM Güvenlik Konseyi, bu güç çeşitliğini yansıtmıyor. Bütün bir dünya siyasetini İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarına göre kurulmuş bir sistemin beş temsilcisine emanet etmek ne kadar doğru?

Güvenlik Konseyi'nde Avrupa tek başına iki ülkeyle temsil edilirken, Güney Amerika'dan ve Afrika'dan tek bir üye bile bulunmuyor. Halbuki tüm Avrupa nüfusu, dünya nüfusunun ancak yüzde 5'ine karşılık geliyor. Beş daimi üye, bugün dünya nüfusunun sadece dörtte birine karşılık geliyor. Diğer dörtte üçün adı yok, hiçbir şekilde temsil edilmiyorlar. Böyle bir sistemin temsil kabiliyeti olduğunu söylemek ne kadar mümkün?"

"GEREKENİ YAPMAKTAN ÇEKİNMEYİZ"

Bizim burada karşı olduğumuz şey, uluslararası hukuku bahane ederek, bize dayatılmaya çalışılan çifte standart. Şimdi Doğu Akdeniz'de haklarımızı korumayacak mıyız? Masa başında üretilmiş haritaları kabul mu edeceğiz? Yanı başımızda kurulmaya çalışılan terör koridoruna karşılık vermeyecek ve seyirci mi kalacağız? Elbette seyirci kalmamız mümkün değil. Bu konuda uluslararası hukuk çerçevesinde gerekeni yaptık, yapmaktan da çekinmeyeceğiz.

"MİLLETİMİZİN HAKKINI ÇİĞNETMEYİZ"

Bu krizin aşılması gerekiyor. Yoksa herkesin kendi başına buyruk olduğu bir küresel siyasette istikrarı ve düzeni tesis etmek mümkün olmaz, tam aksine kaos hakim olur. Bizim itirazımız, bu çarpık meşruiyet anlayışı ve uygulamalarına karşı. Sesimizi daha gür çıkarmak zorundayız. Bizim geldiğimiz kültür de medeniyet de gelenek de bize, 'Haksızlık karşısında boyun eğme.' diyor. Bu aynı zamanda milletimize borcumuzdur, milletimizin hakkını çiğnetmeyiz. Sessiz kalamayız.
BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı kararlar adaleti yansıtmalıdır. Adaletten yoksun verilen kararlar küresel vicdanı yaralıyor, insanların BM'ye olan inancını yok ediyor. Kararlar alınıyor, ama bu kararların arkasında neler dönüyor bilmiyoruz. BM şeffaf ve hesap verebilir olmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Doğu Akdeniz mesajı: Milletimizin hakkını çiğnetmeyiz

"BİZ BU MİLLETE SÖZ VERDİK"

Türkiye olarak uluslararası sistem dönüşürken seyirci kalmak istemiyoruz. Biz, bu millete bir söz verdik. 'Ülkemizi sözü dinlenir saygın bir güce dönüştüreceğiz' dedik. Ama aynı zamanda 'Küresel vicdanın da sesi olacağız' dedik. Bu nedenle de insani diplomasiye hep önem verdik. Salt kendi ulusal çıkarımız için değil, gerçekten samimi olarak bütün küresel meselelerde söyleyecek bir sözümüz ve çözüm önerimiz oldu. Bunları yaparken, insani anlayışımızdan hiç vazgeçmedik. Milli gelirine oranla en fazla yardım yapan ülke olduk. Salgın döneminde bütün ülkelerin içine kapandığı ve maskelere el konulduğu dönemde, biz elimizdekileri ihtiyacı olan ülkelerle paylaştık. Bu bizim dış politikamızın felsefi özünü oluşturuyor. Ama aynı zamanda gerçekçiliğimizi hiçbir zaman kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz de.

"DEAŞ'I YENİLGİYE UĞRATAN TEK NATO ÜLKESİYİZ"

Biz de katıldığımız bütün toplantılarda ortak bir mesaj vermeye çalışıyoruz. O günün temel meselelerine ışık tutmaya çalışıyoruz. Ama en önemlisi de hep adaletten, barıştan ve istikrardan bahsediyoruz. Dünya ikiyüzlü davranışlardan, adaletsizliklerden, modası geçmiş klişelerden artık çok sıkıldı. Bütün bunlardan uzak, gerçekçi çözüm çağrıları yapıyoruz.

Suriye'de tüm dünyanın gözlerinin önünde yüz binlerce kişinin ölümüne neden olan insani dram, 10'uncu yılını geride bıraktı. Ülkemiz, bir yandan 4 milyona yakın Suriyeliye kucak açarken, bölgeyi kana ve gözyaşına boğan terör örgütlerine karşı da sahada mücadele ediyor ve büyük bir çaba harcıyor. DEAŞ terör örgütüyle sahada etkin bir şekilde mücadele ederek bu terör örgütünü sınırımızın hemen ötesinden temizleyerek yenilgiye uğratan tek NATO üyesiyiz. Yine sahadaki varlığımızla, PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantılarının işlediği katliam ve etnik temizlik faaliyetlerinin önüne geçtik ve bu bölgeleri özgürleştirdik. Şehitler verme pahasına yürüttüğümüz çabalar sonucunda güvenli hale getirdiğimiz bölgelere, şu ana kadar 462 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri dönüşünü sağladık.

"TERÖR İNSANLIĞIN ORTAK DÜŞMANI"

Oradaki varlığımız sayesinde, milyonlarca insanın hem canını kurtardık hem yerinden edilmesini önledik. Uluslararası toplum bir 10 yıl daha Suriye krizinin devam etmesine izin veremez. Soruna, Suriye halkının beklentilerini karşılayacak şekilde, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı temelinde siyasi bir çözüm bulunması için daha güçlü bir irade ortaya koyulması gerekiyor.

"MÜTTEFİKLERİMİZ YPG'NİN PROPAGANDASINI YAPIYOR"

Suriye'de bir diğer önceliğimiz elbette terörle mücadele ve bölgenin terör örgütlerinden tamamen temizlenmesidir. Ancak görüyoruz ki biz terörle mücadele ederken, birileri terör örgütleri arasında ayrım yapıyor. Bu durum kabul edilemez. Terör, insanlığın ortak sorunudur. Bugün Suriye'de destekledikleri terör örgütü PKK-YPG'nin kontrol ettikleri bölgelerde en ağır insan hakları suçları işleniyor, sivil insanlar sırf kendilerine muhalif diye infaz ediliyor ya da işkenceye maruz bırakılıyorlar.

Söz konusu suçlar ve ağır ihlaller, müttefiklerimizin gözleri önünde gerçekleşiyor. Göz göre göre terör örgütü YPG'nin propagandasını yapıyorlar. Bu, ne rasyonel ne de ahlakidir. Hep şunu söyledik, terör tüm insanlığın ortak düşmanıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan her türlü girişime karşı ve terörü sonlandırmaya yönelik mücadelemiz kararlılıkla sürecektir.

"KİMSENİN 'BEN GÜÇLÜYÜM, FATURAYI ÖDEMEM' DEME LÜKSÜ YOK"

Bugüne kadar uygulanan yanlış politikalar, sürekli büyüme ve genişleme mantığı üzerine inşa edilen kalkınma politikaları dünyanın sunduğu kaynakların hoyratça kullanılmasına neden oldu. Tabiat, üzerinde yaşayan milyonlarca canlı türüne kucak açarken, bunun karşısında insanlık kaynaklar sınırsızmışçasına davrandı, sonunda büyük bir tehditle karşı karşıya kalındı.

Mücadelenin ancak ortak çalışmakla mümkün olacağını anlamak durumundayız. Bu nedenle önce iklim değişikliği konusunda küresel yönetişim mekanizmalarının etkin çalışmasını sağlamalıyız. Bu nedenle, her fırsatta dile getirdiğimiz 'Dünya Beşten Büyüktür' tespitini, iklim değişikliği konusunda da tekrar ediyoruz. Bu noktada da adil olmak zorundayız. Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim daha çok zararı verdiyse, kim doğal kaynakları vahşice sömürdüyse, iklim değişikliği ile mücadeleye en büyük katkıyı onlar yapmalıdır. Kimsenin 'ben güçlüyüm, bunun faturasını ödemem' deme lüksü yoktur.

"İKLİM ANLAŞMASI 2053 VİZYONUMUZUN ANA UNSURLARINDAN"

Glasgow'da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'ndan önce, 'karbon nötr' hedefli anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı planlıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz. Böylece Türkiye olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacağız ve iklim değişikliği ile mücadele konusunu politika önceliklerimizden biri haline getireceğiz. Sadece küresel mücadele odaklı değil, vatanımızı, ülkemizi iklim değişikliği bağlamında ortaya çıkabilecek risk ve tehditlerden korumak için hazırladığımız yol haritasını adım adım uygulayacağız. Geleceğimiz, güvenliğimiz ve gelecek nesillerimiz için bunu yapmak zorundayız."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...