Tgrt Haber
Ramazan Vuslat
Ramazan Vuslat
30 Ekim 2014 14:43

'Panik butonu yerine denetimli serbestlik istiyoruz'

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı İslam, analizlerde çok iyi işlemediği sonucuna vardıkları panik butonu yerine, denetimli serbestlik sistemine dahil olmak istediklerini söyledi.

'Panik butonu yerine denetimli serbestlik istiyoruz'
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı İslam,

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, konuk olduğu Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.  Son 4-5 yıl öncesine kadar kadına yönelik şiddetle ilgili vakaların, adli vaka olarak kayıt edildiğini hatırlatan İslam, dolayısıyla ellerinde istatistiki veri olmadığını ifade etti. İslam, 4-5 yıldır bunların kadın yönelik şiddet ve kadın cinayetleri olarak tespit edildiğini ve istatistiklerinin çıkarıldığına işaret ederek,"Son 4-5 yıldaki vakalara baktığımızda sayısal manada artış yok. Ama ne yazık ki azalma da yok. Artış olmaması konuyla ilgili bir bakan olarak bir başarı olarak addetmiyorum. Azalması olması lazım" diye konuştu.
Hükümet programları ve insanlık anlayışlarının şiddete karşı sıfır tolerans üzerine kurulu olduğunu dile getiren İslam, bunun için de pek çok tedbir aldıklarını kaydetti.

İslam, bu tür konularda tedbirlerin sadece yasal mevzuatı düzenlemek şeklinde algılanmasının son derece yanlış olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Bakanlığımıza gelen eleştiriler, daha ziyade neden mevzuat tedbirleri alınmıyor şeklinde eleştiriler. Oysa bu konuya baktığımız zaman Türkiye'de şiddete yönelik yasal tedbirlerin alındığını görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi diye bir sözleşme var. 2011'de Türkiye bunu ilk defa imzaladı. Dünya devletlerinin imzalamaları, tartışmaları tam 3 yıl sürdü. 3 yıl sonra 2014'te uluslararası dolaşıma girdi anlaşma. Fakat Türkiye bu anlaşmayı imzaladığı andan itibaren anlaşmayı son derece ciddiye aldı. Yasal mevzuatını bu anlaşmanın çerçevesi içerisinde olgunlaştırdı. 6284 sayılı yasamız tamamen bu anlaşmanın maddelerini gözeterek yapılmış bir yasadır. Bu yasaya göre aile içi şiddet, toplumsal şiddet bir bakıma ve elbette kadına yönelik şiddet tanımlanıyor, engellenmesi için alınması gereken tedbirler ortaya konuluyor, maddeler bağlanıyor. Cezalarıyla ilgili de hem burada hem farklı yasalarda çok ciddi tedbirler alınmış durumda."

"Ölüm vakalarında ciddi bir yoğunluk var"

"Hem uygulama bakımından hem de asıl önemli sorun olan zihniyet dönüşümü açısından insanın bilinçlenmesi ve duyarlı olması açısından demek ki iyi bir noktada değiliz ki bütün bu tedbirlere rağmen Türkiye'de hem toplumsal şiddet hem de aile içi şiddette gerilemeye şahit olamıyoruz" diyen İslam, dünyaya bakıldığında da durumun yaklaşık böyle olduğunun gözlendiğini anlattı.

İslam, en batıdan en doğuya doğru bütün dünyaya şöyle bir göz gezdirildiğinde ne yazık ki hiçbir ülkenin Türkiye'den dahi iyi bir durumda olduğunu görmediklerini aktardı.

Roma'da geçen ay konuyla ilgili bir toplantı yaptıklarını ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki duruma ilişkin bir takım istatistiki bilgilerin paylaşıldığını anımsatan İslam, "Yaptıkları istatistiklere göre, AB ülkelerinde doğumundan ölümüne kadar her 3 kadından biri şiddete uğruyor. Türkiye'deki rakam bu kadar yüksek değil bizim yaptığımız istatistiklere göre. Şiddete uğrama rakamlarından söz ediyoruz, ölüm vakaları hariç. Ölüm vakalarında bizde ciddi bir yoğunluk var. Bu muhakkak mücadele etmemiz gereken bir sorun. Sıfıra indirmemiz gereken bir sorun" değerlendirmesinde bulundu.

"Uygulamada ve zihniyette ciddi sorunlar var"

Yasal tedbirler konusunda şu anda bir boşluk görülmediğini vurgulayan İslam, uygulamada ve insanların zihniyetinde çok ciddi sorunlar bulunduğunu ve burayla mücadele etmeye çalıştıklarını söyledi.

İslam, sivil toplum kuruluşlarının destekleriyle şu ana kadar yaptıkları çalışmalarda kadınların bilinçlendirilmesine yoğunlaştıklarını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Oysa kadınlar şiddetin bir tarafı ve mağdur olan taraf. Demek ki burada bir hata var. Biz asıl erkekleri bilinçlendirmeliyiz ve sorunun kökenine inmeliyiz. Neden? Bu şiddet olayları neden kaynaklanıyor? Bunu bulmamız zorundayız. Bununla ilgili araştırmalar yapmak zorundayız. Kadına yönelik şiddetle mücadele ve toplumsal şiddetle mücadelede biz sivil toplum kuruluşlarının çok yardımını gördük. Onlarla birlikte ciddi çalışmalar yaptık, bunları sürdürmek istiyoruz. Sadece kadını eğitelim, bilinçlendirelim değil, aileyi bilinçlendirelim, toplumu bilinçlendirelim ve elbette erkekleri de bilinçlendirelim."

Bakanlık olarak sorunun kaynağına inme konusunda çalıştıklarını ve bununla ilgili yaptıkları bir araştırmanın bulunduğunu ifade eden İslam, bu yıl sonuna kadar çalışmanın sonuçlanmasını planladıklarını bildirdi.

"Aile odaklı politikalara önem veriyoruz"

Tedbirler alma konusunda basının destek ve yardımlarını da beklediklerini belirten İslam, şunları söyledi: "Son 7-8 aydır aile odaklı politikalara önem veriyoruz. Türk toplumu güçlü aile sistemiyle öne çıkan bir toplum. Güçlü aile sistemlerinin toplumsal yaraları sarma konusunda çok önemli fonksiyonları var. Aile yapısının sorunsuz ve güçlü olması çok önemli. Toplumsal ilerlemenin ve insan refahının da önünü açan bir sistem. Bizim geleneksel aile yapımız buna müsait. Ama son zamanlardaki bütün dünyadaki gelişen sistemlerle beraber Türkiye'de de aile yapısının giderek zayıfladığı, güç kaybettiği, çok ciddi sorunlar içermeye başladığı gibi iddialar var. Bunlar muhakkak araştırılması gereken iddialar. Bakanlık olarak bunu araştırıyoruz. Bu bulgular tespit edildiğinde, güçlendirme politikalarının o yöne doğru sevk edilmesi ve ailenin yeniden sorunları çözen, kucaklayıcı, birleştirici mekanizma haline getirilmesi gerekiyor. Bu yönde politikalar üretiyoruz."

Medya kuruluşlarına çağrı

İslam, sadece kadına yönelik şiddet konusunda değil aile ve sosyal politikalar konusunda da çalışmalar yürüttüklerini belirterek, bu konuda basına da ciddi rol düştüğünü kaydetti.

Çalışmalarının basında az yer aldığı konusunda eleştiride bulunan İslam, şöyle devam etti: ''Hiçbir zaman manşet olmuyor. Bazen, çok nadiren birinci sayfalarda kıyıda köşede kendisine yer bulabiliyor. Ama şiddetle ilgili herhangi bir konu gündeme geldiğinde bakanlığımız derhal manşete çekiliyor. Sanki tek problemi buymuş, uğraştığı tek iş buymuş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Toplumsal şiddetin manşet olmaması önermiyorum. Bu çok önemli bir sorundur. Bunun çözümünde basına düşen çok önemli görevler vardır. Ama basın kendi iç kontrol mekanizmalarını işleterek, bununla ilgili katkısını nasıl vereceğini ciddi olarak tartışmalıdır. Bu tartışmayı yapma İstanbul Sözleşmesi'nin 17. maddesiyle ve bizim şiddete önleme kanunumuzun 16. maddesiyle de basına bir görev olarak tanımlanmıştır. Bunu biz size buradan vaaz edemeyiz. Şöyle yapın, böyle yapın falan... Zaten sizin kendi etik kurallarınız var. Onlara biz göz atılsa zaten her şeyin orada planlandığı görülür. Bu manada bize yardımcı olmanızı istiyoruz. Nasıl ve kim sorularından ziyade neden sorularına odaklanılsa, mağdurdan ziyade mağdurun hikayesini bütün detaylarıyla adeta teşvik edici bir misal haline getirerek, ön plana çıkarmaktan ziyade failin durumunu ortaya koyan, faile odaklanan bir haber dili kullanılsa belki he şey değişir...."

Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda medyanın konuyla ilgili bir toplantı yaparak bu haberlerin dilinin nasıl organize edilmesi gerektiğine karar verebileceğini ifade eden İslam, "Bunun çok faydalı olacağını düşünüyorum. Bunu sizden hassasiyetle rica ediyorum" dedi.

Cezalar konusunda etki analizi çalışması yapılıyor

İslam, yasalarda kadın cinayetinin ayrı bir vaka tarzında ele alınmadığını ve Türkiye'de cinayetin cezasının müebbet olduğunu anımsattı. Yıllarca birlikte olduğu bir kadını hunharca ve planlayarak öldürmenin ağırlaştırıcı unsurlar taşıdığını belirten İslam, ezbere konuşmamak açısından ilgili kanuna ilişkin 3 ay önce etki analizi çalışması yapmaya başladıklarını anlattı. Cezai müeyyideleri de incelediklerini kaydeden İslam, 2015'in ilk aylarında bunun sonuçlarının da kamuoyuyla paylaşılmasının öngörüldüğünü aktardı.

Denetimli serbestlik sistemi incelemede

Panik butonuyla ilgili de etki analizi çalışması yaptıklarını ve çok iyi işlemediği sonucunu aldıklarına işaret eden İslam, şunları kaydetti: "Buton sadece mağdura verilen bir şey. Mağdur ihbar ederse ancak kolluk güçlerinin devreye girdiği bir sistem var. Bunun pilot uygulamaları Adana ve Bursa'da 2012'de başlamıştı. Şu ana kadar 204 şiddet mağduruna verilmiş durumda. Bugün itibarıyla Adana'da 15, Bursa'da 43 aktif panik butonu var. Daha önce birkaç erkeğe verilmiş olmakla birlikte şu anda aktif erkek kullanıcı yok. Araştırma sonuçları çok da iyi gelmeyince fevkalade etkili bir tedbir değil... Mahkemenin böyle bir karar verdiği herkese takıyoruz. Sistem çok iyi değil. Kadına veriyorsunuz panik butonunu, saldırgan olduğunu düşünülen kişi ona yaklaştığında, kadın bunu fark ettiğinde basıyor ve kolluktan yardım istiyor. Kolluk oraya gelineceye kadar iş işten geçmiş olabiliyor. Dolayısıyla mağdurun izlenmesinden ziyade failin elektronik olarak izlenmesi çok daha iyi bir sistem. Bununla ilgili Türkiye'de bir sistem var aslında. Denetimli serbestlik adı altında failin izlendiği ve mağdura yaklaştırılmadığı bir sistem. Kadına şiddet vakalarında da aynı sisteme dahil olmak istiyoruz. Adalet ve İçişleri bakanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü bu konuda başvurular yaptık. Denetimli serbestlik sisteminin bu tür vakalarda uygulanıp uygulanamayacağını ve bunun iyi bir sonuç verip veremeyeceğini tartışıyoruz. Denetimli serbestlik sistemi konusunda bir değerlendirmeye gidilebilirse yine bir kaç ilde bunun pilot uygulamalarını yapacağız. Daha iyi bir sonuç elde edersek sistemi o yönde evirmeye çalışacağız."

"Şu anda panik butonu talep eden erkek yok" 

Erkek şiddet mağdurlarına da değinen İslam, 6284 sayılı kanuna göre cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün şiddet mağdurlarına sistemin hizmet verdiğini belirtti. 

Bu doğrultuda, şiddet mağduru olduğunu öne süren erkeklerin korunması ve takibinin de vazifeleri haline geldiğini söyleyen İslam, "Eşi ya da aile içi bir birey tarafından şiddete maruz kaldığını iddia eden erkek vatandaşlarımız da var. Onları da tıpkı kadınlarda olduğu gibi koruma altına alıyoruz. İzmir'de 18, İstanbul'da da 12 kişi kapasiteli birer erkek sığınma evi var. Her iki sığınma evinden de son 3 yılda 14 kişiye hizmet verdik. Halen İstanbul'da bir, İzmir'de de 2 kişi konuğumuz. Şu anda panik butonu talep eden erkek yok. Geçmişte 2-3 kişi kullandı. Panik butonları mahkeme kararıyla ve süreyle veriliyor. Tekrarına lüzum görülürse uzatılıyor" görüşlerini dile getirdi.

İslam, kadın konuk evleri, sığınma evleri ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) ile ilgili de yeni bir düzenleme üzerinde çalıştıklarını ifade etti.

"Büyük bir açık yok bu konuda"

Erken yaşta evliliklerle ilgili yürütülen çalışmalar hakkında da açıklamalarda bulunan İslam, bu konuda çok ciddi çalışmalar yaptıklarını, erken yaşta ve zorla evlilikler konusuna Çocuk Hakları Strateji Belgesi'nde de yer verdiklerini anımsattı.

İslam, ''Adalet Bakanlığımız ile yaptığımız görüşmeler sonucunda kanunlarda bir takım değişimler yapılabilmesi için girişimlerde bulunduk. Erken yaşta evliliğin cinsel suç olarak, ayrı bir biçimde tanımlanmasını ve ayrı müeyyideler oluşmasını sağladık. Yasal mevzuat konusunda ülkemizde çok büyük bir açık yok bu konuda'' diye konuştu.

Çocukların 18 yaşından önce evlendirilmesinin cinsel saldırıya girdiğini belirten İslam, ''Bununla yargılanıyor failler, bunun yasal evlilik olarak görülmesi mümkün değil, yardım yataklık edenler de yargılanıyorlar. Dini nikah adı altında yapılan törenler tamamen yası dışı. Bunların engellenmesi gerekiyor'' dedi.

Temel sorunun halkın bilinçlendirilmesi olduğuna dikkat çeken İslam, 17 yaşına ulaşmamış çocukların evlendirilmesinin suç olduğu bilgisinin halka ulaştırılması gerektiğini söyledi. İslam, "Bazen bunu bilmeden de yapabiliyorlar ve çok şaşırıyorlar müeyyideyle karşılaştıklarında. Oysa belki iyi bir bilgilendirme yaparsak, ailelerin bu tür baskısını engelleme konusunda, ciddi bir mesafe katetmiş olabiliriz. İş ailelerde düğümleniyor" dedi.

"Eğitim dökümanları inceleniyor'"

Bu konuda çocukların 12 yıl eğitim sistemi içerisinde tutulmasının önemli olduğuna dikkat çeken İslam, yapılan düzenlemeyle bir çocuğun 18 yaşından önce eğitim sisteminden çıkarılamayacağını hatırlattı.

Eğitim sisteminde yer alan çocuğun da erken yaşta evlendirilmesinin engellenebileceğini ifade eden İslam, ''Yasanın bu yönde kullanılmasını arzu ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ile bu konuda yaptığımız ortak çalışmalar var. Çocuk herhangi bir şekilde 18 yaşından önce eğitim sisteminin dışına alınırsa bundan haberimiz olmasını istiyoruz. Derhal duruma müdahale ediyoruz. Bu konuda yakaladığımız vakalar oluyor'' diye konuştu.

Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile çeşitli çalışmalar yürütüldüğünü anlatan İslam, bu konuda sivil toplum kuruluşlarının da kendileriyle çalışmaya çok gönüllü olduklarını belirtti.

İslam, '"Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredat programında erken yaşta ve zorla evliliklerin mahsurlarıyla alakalı konular, küçük girişler belki yapılabilir diye onlarla bir takım çalışmalarımız var. Çocuk gelinleri özendiren eğitim dökümanları inceleniyor, bunların ortadan kaldırılmasını istiyoruz" dedi.

"Sürdürülebilir bir işbirliği istiyoruz"

Medyaya bu konuda çok iş düştüğünü ifade eden İslam, "Bunun özendirilmemesi gerekiyor. Medyada da doğrusu bu konuyla ilgili bir duyarlılık var. Biz sadece medyadan şunu bekliyoruz, işe yarar, somut, kalıcı, bilgilendirici, bilinçlendirici eylemler ve işbirlikleri. Olayı afişe edelim, arkasından ağlayalım, kapatalım bu değil beklentimiz. Sürdürülebilir bir işbirliği istiyoruz" diye konuştu.

Özellikle ailenin ve annelerin bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan İslam, şu ifadeleri kullandı: "Annelerde bazen, özellikle kırsal kesimlerde şöyle bir duyguyla karşılaşıyoruz, 'Ben erken evlendim, çocuğum da evlenebilir.' Annenin şunu söylemesini istiyoruz halbuki 'Ben erken evlendim, erken yaşlandım. Hayattan tat alamadım, çocukluğumu yaşayamadım, gençliğimi yaşayamadım. Benim kızım niye bu kaderi benimle paylaşsın?' Böyle bakmasını arzu ediyoruz annelerin. Babanın da çocuğunu bir meta olarak görmemesini, çocuğu karşısında bir alış verişe girmemesini, eski kötü alışkanlıkların, başlık parası, berdel gibi, artık tarihte kalmasını günümüze gelmemesini bekliyoruz. Bu konud abütün işbirliklerine açığız. Bir zihniyet değişimine, dönüşümüne ihtiyacımız var. Bu eski ve köhne bir alışkanlık, bugünkü çağda sürmemesi gereken bir alışkanlık. Bunu sıfıra kadar indirmeyi arzu ediyoruz." Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının engelli vatandaşların çalışma hayatında daha çok yer alabilmesi için yaptığı çalışmaları anlatan İslam, bu alanda yapılan çalışmaların pek çok ülkeye örnek olabilecek nitelikte olduğunu vurguladı.

Gerek engelli bakımı rehabilitasyonu, engellilere yapılan sosyal yardımlar gerekse engellilerin çalışma hayatına kazandırılması noktasında pek çok program ve projeleri olduğunu dile getiren İslam, bunların büyük kısmının da sonuç verdiğini söyledi.

Kamuda çalışan engelli sayılarına ilişkin bilgi veren İslam, "2002-2014 yılları arasında kamu kurumlarında çalışan engelli sayısı 6 binden 34 bine yükseldi. Özel sektörde ise 45 binden 90 bine yükseldi. Bu sayı giderek artıyor" dedi.

Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) programı başlattıklarını hatırlatan İslam, bu programdan sonra istihdam edilen engelli sayasında da artış olduğunu, 11 bin 180 memur alımı gerçekleştirildiğini ifade etti. İslam, 2014 yılında ikinci EKPSS soncunda ise 4 bin engelli memurun istihdam edildiğini söyledi.

"Sistem şu an da çok iyi ilerliyor"

Konuyla ilgili yeni başlattıkları "İşe atıl hayata katıl" projesi hakkında da bilgi veren İslam, şunları kaydetti: "(Engellinin istihdamı neden zor oluyor) diye baktığımızda iki sorunla karşılaştık. Birincisi engellide iş memnuniyetsizliği oluyor işe başlıyor ve ayrılıyor. İkincisi işveren firmada çalışanıyla ilgili memnuniyetsizlik oluyor, engelliyi işe başlattıktan bir müddet sonra işten çıkarıyor. 'Bunun önüne nasıl geçeriz' diye düşündük. 'Başka ülkelerde bununla ilgili çalışmalar var mı' diye baktık, var olduğunu gördük sistemi araştırdık. Türkiye'de uygulamak için 'İşe atıl hayata katıl' projesini başlattık. Özel istihdam bürolarıyla anlaştık, onların çalıştırdığı iş koçlarını engelli istihdamıyla alakalı olarak eğittik. Gazi Üniversitesinden hocalardan destek aldık eğitimler sırasında. Hem engelliye işe girmeden önce çalışma hayatında oluşabilecek muhtemel sorunları çözebilmek açısından dersler, seminerler verdik hem de gireceği işteki işverene o ortamı engelli için nasıl hazırlayabileceği konusunda seminerler verdik. Sistem şu an da çok iyi ilerliyor."

İslam, bunun pilot uygulama sayılabileceğini, özel istihdam büroları, belediyeler, işverenler, holdingler, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin engelliler konusunda eğitilmiş iş koçları barındırmaları halinde sorunun çözülmesinde ivme yakalanacağını vurguladı.

Kendilerine proje başladıktan sonra gelen tepkiler olduğunu anlatan İslam, "Bir koç arkadaşımız bir firmaya engelli arkadaşımızı yerleştiriyor ve bu firma ikna edilerek engelli çalıştırmayı kabul eden bir firma. Engelli arkadaşımız orada çalıştıktan 3 hafta sonra firma, koçu çağırıyor ve '40 engelli işçi daha istiyorum sizden' diyor. Sistem bu kadar iyi çalışıyor" dedi.

 

"Yaşlılar ve engelliler tek kişilik odalarda bakılıyor"

 

Yaşlılar ve engelliler için koğuş sisteminden ev sistemine geçiş yaptıklarını ifade eden İslam, yapılan bütün huzurevlerinin yeni sisteme göre inşa edildiğini aktardı. Site, avlu veya sokak tipi huzur evleri yaptıklarını dile getiren İslam, yaşlılar ve engellilerin tek kişilik odalarda bakıldıklarını belirtti.

 

Engelliler için kurulan engelsiz yaşam merkezlerinin, engellileri kendi sosyal çevrelerinde rehabilite etmek, yeteneklerini geliştirmek ve ailelerine de nefes alma fırsatı vermek açısından son derece yararlı olduğunu vurgulayan İslam, engelsiz yaşam merkezlerinin "Engelliye evinde bakalım" kampanyasının destekleyicisi konumunda olduğunu söyledi.

 

Umut evleri projesi başlattıklarını hatırlatan İslam, bu evlerin çocuklarda ve yaşlılarda olduğu gibi bir kaç engelli bireyin bir arada yaşayabildikleri, iş yerine gidip gelebildikleri, evin içinde kendi ihtiyaçlarını dayanışmayla karşılayabildikleri sıradan evler olduğunu ifade etti.

 

Türkiye genelinde 77 umut evi olduğunu hatırlatan İslam, sistemin işlediğini evlerin 100'ü bulması halinde gelecek yıl sistemle ilgili etki analizi yapacaklarını kaydetti. İslam, çok faydalı olduğu sonucuna varılması halinde bunu proje halinden çıkarıp programa dönüştürerek yaygınlaştıracaklarını söyledi.

 

"3 ay, 6 ay, 2 yıl sonra değiştirilecek bir kanun olmasın"

 

İslam, gaziler ve şehit yakınlarıyla ilgili mevzuatın birleştirilmesine yönelik çalışmalar hakkında da bilgi verdi. Şehitlerin, şehit yakınlarının ve gazilerin haklarının düzenlendiği 43 kanunun bulunduğunu ve bunların alt mevzuatları olduğunu hatırlatan İslam, karmaşık bir yapı içinde olunduğunu belirtti.

 

Konuyla ilgili sorumluluğun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına geçtikten sonra 43 mevzuatı başından itibaren ele alarak tek bir mevzuatta birleştirmeyi hedeflediklerini ifade eden İslam, böylece bütün kanunları ve alt mevzuatı teker teker elden geçirerek eksikleri, yanlışları gözlemlemeyi istediklerini ifade etti.

İslam, şunları kaydetti: "Bununla ilgili çalışmaya başladık. Şunu arzu ediyoruz; 3 ay, 6 ay, 2 yıl sonra değiştirilecek bir kanun olmasın bu. Çok iyi yapılandırılmış bir yasal mevzuat olması için çok dikkatli çalışıyoruz. Biraz uzun süreye yaymayı göze alıyoruz. Çoklu taraflarla çalışmayı hedefliyoruz. Kendi çalışmamızı tamamladıktan sonra ilgili sivil toplum kuruluşları ve taraflarla da istişarelerle yaparak nihai şeklini vermeyi düşünüyoruz. Önümüzdeki yıl daha da güçlenerek devam edecek bir kanun çalışması olacak."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...