Tgrt Haber

Bülent Kavaklı Yazıları

Bülent Kavaklı

Bülent Kavaklı

bk@valentura.com
Merhaba, Dünya!

Yaşadığı coğrafyaya yabancılaşmış bir topluluğun selamıyla başlamak istiyorum. Bir canlı, evine bu kadar zarar verebilirdi ve nitekim verdi. Bu acı verici etkileri bizzat yaşarken, gelecek nesillere ne tür bir miras bırakıyoruz? Kötü bir miras, ne yazık ki

Üstelik paylaşım kavgalarının yerine, suçlamaların ağırlıkta olduğu bir miras kavgası önümüzdeki yıllarda baş gösterecek. Z kuşağının bu konudaki serzenişlerini duyuyoruz. Haklılar da. Ancak onların ne kadar bilinçli olduğu ayrı bir tartışma konusu.

Bugün, Dünya'yı kurtarmak için buradayız. Çünkü başka bir gezegenimiz yok ve Mars'ta henüz yaşamamızı sağlayacak bir kahve zinciri de bulunmuyor!

Yeşil ekonomiyi sıkça duyuyoruz. Genelde doğayı koruma üzerine çözümler düşünürken, yeşil ekonominin makroekonomik etkilerini göz ardı etmemek gerekiyor. Yeşil ekonomiye yönelik adımlar maliyet tasarrufu sağlamakla kalmaz, yeni iş imkanları da sağlar. Yeşil ekonomiler, sadece ağaçları değil, cebinizi de korur! Tasarruf etmek için doğayı sevin!

Geri dönüşüm alışkanlıklarımız, geçmiş nesillere göre oldukça azaldı. Hatta bazen bu, toplumda yoksulluk göstergesi gibi algılanıyor. Ancak moda, bir anda yamalı ve yırtık pantolonları trend yaptı ve bu ürünler satış rekorları kırdı. Keşke modaya bakmadan eski eşyaları yeniden kullanmayı teşvik edebilsek. Neyse ki bazı sosyal sorumluluk projeleri, eski ürünleri onarıp yeniden kullanarak sürdürülebilirliği destekliyor.

Geri dönüşüm yapmak, çöpü sanata dönüştürmek gibidir! Biraz boya ve hayal gücüyle her şey mümkün. Bunu hiç denediniz mi bilmiyorum, ancak satın almak yerine bir şeyi dönüştürmek bana ayrı bir haz veriyor. Cimri miyim, tasarruflu mu, yoksa sadece çevreyi mi önemsiyorum? Buna siz karar verin.

Tasarruf elde etmenin faydalarını anlattığımda, yine de sizin onayınıza başvurmak zorunda kalıyorum. İşte bu, toplum baskısının bir göstergesi. İnsanlar topluluklar kurarak yaşamak zorunda ve bu toplulukların kuralları var. Ancak bu topluluklar sürdürülebilirliğin önemine odaklanırsa, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek çok daha kolay olurdu. Avrupa'nın temiz sokaklarını övdüğünüzde, kendi şehrinizde aynı özeni göstermiyorsanız, bu kirli dünyanın bir parçasısınız demektir.

Oysa atıkları doğru değerlendirmek sadece çevreyi temiz tutmakla kalmaz, ekonomiye de katkı sağlar. Örneğin, İsveç'in enerji üretmek için çöp ithal ettiğini biliyor muydunuz? Bu kulağa komik gelebilir, ancak sürdürülebilir bir ekonomi için çok şey anlatıyor.

Sürdürülebilirlik, doğal yaşam alanlarının korunmasına ve biyoçeşitliliğin teşvik edilmesine yardımcı olur. Yeşil ekonomiler, yeni iş fırsatları yaratır. Avrupa'da yeşil ekonomi sektöründe çalışanların sayısı, 2010'dan 2018'e kadar yüzde 38 arttı. Geri dönüşüm, su ve enerji kaynaklarının verimli kullanımını sağlar.

Örneğin, bir ton kağıdın geri dönüştürülmesi, yaklaşık 7,000 galon su tasarrufu demektir. Alüminyum kutuların geri dönüştürülmesi, yeni alüminyum üretimine kıyasla yüzde 95 daha az enerji gerektirir. Her yıl dünya genelinde yaklaşık 2 milyar ton katı atık üretiliyor ve bunun küçük bir kısmı geri dönüştürülüyor. Geri dönüşüm, hammaddelerin korunmasına yardımcı olur.

Sürdürülebilir bir dünya için küçük adımlar atalım. Plastik poşet yerine bez çanta kullanın. Kendi kahve termosunuzu getirin. Ve en önemlisi, geri dönüştürmeyi unutmayın! Dünya bize teşekkür edecek... belki de bir gün sıcak bir kahve ikram eder. Bana gelince, ben çaycıyım!

25 Nisan 2024
"Yeşil Paradokslar! Enerji özgürlüğümüzü sınırlayan görünmez duvarlar"

Fosil yakıtların tükendiği ve çevresel etkilerinin giderek daha fazla farkına varıldığı bir dünyada, sürdürülebilir bir yaşam için hayati önem taşıyan konuyu nacizane yorumlamak istiyorum. Yenilenebilir enerji kaynakları, kullanım yöntemleri, teknolojinin bu alana olan katkıları ve entegrasyon süreçleri, yuvamız olan dünyanın geleceği için büyük bir öneme sahip olmakla beraber, o dünyanın misafiri olan bizler yani insanların zulmü ile karşı karşıya.

Güneş, rüzgar, hidroelektrik, biyokütle ve jeotermal gibi doğal süreçlerden elde edilen enerji kaynakları bu sınıfa giren enerji kaynakları olarak öne çıkar. Bu enerji türleri, çevreye zarar vermeden, sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde enerji sağlarlar. Fosil yakıtların aksine, yenilenebilir enerji kaynakları sınırsızdır ve çevresel ayak izleri minimaldir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerji, karbon emisyonlarını azaltmak ve hava kalitesini iyileştirmek için kritik bir rol oynar. Son zamanlarda sıklıkla duyduğunuz karbon ayak izi farkındalığı konusunun da izlerini taşır.

Yenilenebilir enerji kaynakları çeşitli şekillerde kullanılabilir. Güneş panelleri, güneşin ışınlarını doğrudan elektriğe çevirebilirken, rüzgar türbinleri kinetik rüzgar enerjisini elektrik enerjisine dönüştürür. Hidroelektrik santraller, suyun potansiyel enerjisini kullanarak elektrik üretir. Biyokütle, organik materyallerin yanmasıyla enerji üretirken, jeotermal enerji, yer kabuğunun altındaki sıcaklıktan yararlanır. Anlayacağınız; dünya, nimetlerinden hala bizi yararlandırmak için malzeme sağlarken, insaoğlu da bahanelerle meşguldür. Aslında bu şekilde söylediğime bakmayın, dünya ne kadar yardımcı olsa da, insan ne kadar istese de bu kaynakların hayatımıza dokunur hale gelmesi biraz zaman alabilir. Tam da bu sırada, hayatımızı teknoloji kolaylaştırır.

Teknoloji, yenilenebilir enerji kaynaklarının keşfedilmesi, kullanılması ve entegrasyonunda temel bir rol oynamaktadır. Özellikle, enerji depolama teknolojileri, yenilenebilir enerjinin en büyük zorluklarından biri olan arz ve talep arasındaki uyumsuzluğu çözmek için geliştirilmektedir. Akıllı şebekeler ve IoT cihazları, enerji tüketimini daha verimli hale getirerek, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkin bir şekilde entegre edilmesine olanak tanır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının mevcut enerji sistemlerine entegrasyonu, teknolojik, politik ve ekonomik zorlukları beraberinde getirmektedir. Ancak, bu entegrasyon, enerji güvenliğini artırarak ve enerji maliyetlerini düşürerek, uzun vadede faydalar sağlarlar. Ancak uzun vadeli her konuda olduğu gibi bazı zorluklar vardır ve başrol insan ya da insanlar topluluğunu idare eden yönetimsel sebepler olarak göze çarpar. 

Düşünsenize; Ekvator bölgesinde, sadece Türkiye yüz ölçümü kadar bir alanı güneş panelleri ile kaplasanız ki; tüm dünyada çok daha fazlası var; bu alan tüm dünyanın enerji ihtiyacını karşılayacak potansiyel barındırıyor. Buna karşın, tüm dünyada bir enerji krizi yaşanıyor ve üstelik adaletsiz bir dağılım da söz konusu. Bir çok insan ise elektriğin icadından onca senelerden sonra bile mahrum yaşamak zorunda kalabiliyor. 

Peki neler oluyor? Bu güç içimizde, evimizde varken neden faydalanamıyoruz) 



Tabi ki; Sınırlar. Ülkeleri olduğu kadar insanları da biribirinden ayıran bu sınırlar, insan topluluklarının yönetimi konusunda devletler, milletler, organizasyonlar için gerekli olsa da dünyanın asıl sahibi olan tüm canlıların, doğanın genel faydasına hizmet etmesine engel oluyor. 

Bunu bilmek çok üzücü olsa da, oturduğumuz yerden hayıflanmak yerine, üzerimize düşeni yapmak konusunda gayretli olmalı, önce kendi evimizin önünü süpürmesini öğrenmeliyiz. Oysa çok daha küçük adımlarla hayatımızı kolaylaştırmak mümkün. Bireyler olarak yenilenebilir enerji kullanımını artırmak ve sürdürülebilir bir yaşam sürdürebilmek için basit adımlar dahi önemli rol oynar.

Enerjiyi verimli kullanmak, gereksiz tüketimin önüne geçer. Mümkünse, enerji sağlayıcılarınızdan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapın.

Toplu taşıma kullanımını artırmak veya alternatif enerjili araçlar gibi daha temiz alternatiflere yönelmek bile başlangıç olabilir. Sürdürülebilirlik hakkında daha fazla bilgi edinmek ve bu bilgileri çevrenizle paylaşmak da sosyal bir sorumluluk olduğu kadar belki de en önemli etkendir.

Yenilenebilir enerji, gezegenimizin geleceği için olmazsa olmaz bir yatırımdır. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yapılan her küçük değişiklik, daha yaşanabilir bir dünya için büyük bir fark oluşturabilir. Bu nedenle, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik bir zorunluluktur. 

Hayatımızda da aynı dünyadaki gibi bazı sınırlar vardır ki, kaderimizi etkiler. Coğrafya kaderdir yaklaşımı ile genelde girişimcilik konularında karşılaşsanızda, doğa ve enerji konularında barışık bir dünya için, kaderimizi kendimizin çizme vakti gelmiş de çoktan geçiyor. Geldim kaç yaşına beni etkilemez, çocuğum bile görmez dediğiniz felaketler, bir bakmışsınız aniden kapınızı çalıvermiş. Her şey bir yana zaten değişmesini istediğimiz şey tam da bu olabilir mi? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasından çıkamadığınız her durum, ama büyük ama küçük uyarılarla ile karşımıza çıkar, kaderimizi etkiler. Bizi diğer canlılardan ayıran şey keşke "iyi düşünmek" olsaydı. Zira görünüyor ki; sadece "düşünen" olmak sürdürülebilir bir yaşam için yeterli olamayacak kadar yakın.

18 Nisan 2024
"Hayallerinizi planlayın, planlarınızı hayalleyin"

"Girişimcilik dünyasının hayalperesti" olarak bu konuyu kaleme almamam kabul edilemezdi. Zira; her seminer, eğitim ve konferansımda konu ne olursa olsun, bu konunun önemine vurgu yaparak başlarım. Bu sebeple, çocukluğumda başıma bela olan bu kelimenin şimdilerde ne kadar önemli hale geldiğini görmek beni ziyadesiyle mutlu ediyor.

Hayal kurmak, içimizdeki umut kıvılcımlarını ateşleyen, yaratıcılığımızı besleyen ve bize sonsuz olanaklar sunan büyülü bir süreç. Peki ya, tüm bu mucizeleri yaşamımıza nasıl entegre edebiliriz? Bu sorunun cevabını bulmak için biraz zaman ayıralım ve hayal kurmanın derinliklerine dalalım.

Hayal kurma, çoğu zaman çocuklukla özdeşleştirilir; bir zamanlar hepimizin içinde var olan ve dünyayı meraklı gözlerle keşfetmemizi sağlayan bir yetenek. Çocukken, bir yaprak parçası bile, bize bir macera sunabilir; bir kum tanesi bütün bir evreni temsil edebilir. Ancak yaş ilerledikçe, bazen bu hayal gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız. İstatistikler de bunu yansıtıyor: Çocuklar arasında yaratıcılık seviyesi neredeyse yüzde 90 iken, yetişkinlerde bu oran düşüş göstererek yüzde 2'ye varabiliyor. Türkiye'de ve dünyada yapılan araştırmalarda, insanların yalnızca küçük bir yüzdesinin yetişkin yaşamlarında aktif olarak hayal kurduğu görülmüştür.

Hayal kurmak, yalnızca çocuklara ait masum bir eğlence değil, aynı zamanda insanın yaratıcılığını ve yenilikçi düşünme yeteneğini geliştiren kritik bir süreçtir. Bu sürecin merkezinde "hayalperestlik" kelimesi yatar. Hayalperestlik, bireyin gerçeklerin ötesine geçip, daha önce var olmayanı düşleyebilme yetisidir. Bu özellik, insanın iç dünyasında yenilikçi fikirlerin ve çözümlerin doğmasına olanak tanır.

Hayalperest insanlar, toplumda genellikle değişimin ve ilerlemenin öncüleridir. Örneğin, tarihin en büyük bilim insanlarından ve düşünürlerinden biri olan Leonardo da Vinci, sadece bir ressam ve heykeltıraş değil, aynı zamanda bir hayalperestti. O, günümüzde bile hâlâ hayranlık uyandıran eserler yaratabilmek için hayal gücünü kullandı.

Hayalperestlik, bilim ve teknoloji alanında da önemli bir yer tutar. Thomas Edison'un ampulü icat etmeden önce binlerce deneme yapması, hayalperestliğinin ve azminin bir göstergesidir. Edison, başarısızlıkları, bir hedefe ulaşmak için geçilen yollar olarak görmüş ve her denemesiyle yeni bir şeyler öğrenmiştir. Bu, hayalperestliğin sadece hayal etmekle kalmayıp, aynı zamanda hayalleri gerçeğe dönüştürme azmine de işaret eder.

Eğitim sistemi içinde hayalperestliğe daha fazla yer verilmesi gerektiği genel bir kanaattir. Çocukların ve gençlerin hayal güçlerini kullanmaları teşvik edilmeli, çünkü bu, onların problem çözme becerilerini ve yenilikçi düşünme yeteneklerini geliştirir. Ancak ne yazık ki, pek çok eğitim sistemi hâlâ test skorları ve akademik başarıya odaklanmış durumdadır, bu da öğrencilerin hayalperest yönlerini göz ardı etmelerine neden olabilir. Ancak, hayalperestliği teşvik eden bir kültür ve eğitim sistemi oluşturarak, bu trendin tersine çevrilebileceği görülmektedir.

Hayalperestlik, toplumsal değişim ve ilerlemeyi de teşvik eder. Martin Luther King Jr. gibi liderler, daha adil ve eşit bir toplum hayal etmişler ve bu vizyonlarının peşinden milyonları sürüklemişlerdir. King'in ünlü "Bir Hayalim Var" konuşması, hayalperestliğin toplumsal düzeyde nasıl güçlü ve dönüştürücü bir etki yaratabileceğinin canlı bir örneğidir.

Umutsuzluğa kapılmayın! Her birimiz, hayal kurma yeteneğimizi yeniden canlandırabilir ve bu süreci yaşamımızın merkezine yerleştirebiliriz. Hayal kurmak, sadece zihinsel bir egzersiz değil, aynı zamanda ruhumuzu besleyen ve bizi motive eden bir süreçtir.

Hayalperestlik, insanın içsel ve dışsal dünyasını zenginleştiren, toplumsal ilerlemeye katkıda bulunan ve yaratıcılığı ateşleyen bir güçtür. Hayallerimizi ciddiye almak ve onları gerçeğe dönüştürmek için gereken çabayı göstermek, hayalperestliğin temelinde yatar. 

Hayal kurmak, aynı zamanda sorumluluk ister ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürmek için çaba sarf etmek, yaratıcı bir yaşam sürmenin anahtarıdır. Planlar yaparak ve bu planları hayallerimizle süsleyerek, daha yaratıcı olabilir ve inovasyon yaratabiliriz. Bir fikrin tohumunu ekmek ve onu büyütmek için gereken çabayı göstermek, bu sürecin en önemli adımıdır. Ben bir hayalperest olarak, kurduğum hayallerin hep arkasında durdum ve o hayallere benim gibi inanan insanları ortak etmekten hiç çekinmedim. Uykusuz geceler, tempolu iş yaşamı bu işin yan etkisi olarak kişisel yaşamıma tabii ki yansıdı. Ancak hayallerinizin gerçeğe dönüştüğünü görmek, ilerlemesine tanık olmak sanırım paha biçilemez bir duygu olsa gerek.

Konunun önemine vurgu ve nazire yaptığım, bana ait bir dörtlük ile sonlandırmak istiyorum;

Zeka ve akıl arasındaki fark

Hayal ile rüya arasındaki farka ne kadar benziyor

Biri sen istemesen de var

Diğeri sen istesen de yok

11 Nisan 2024
Blockchain ve Katılımcı Demokrasi: Yönetimde Yeni Bir Ufuk

Ülkemiz geçtiğimiz günlerde bir seçim sürecinden geçti. Seçme ve seçilme hakkı her vatandaşın hakkıdır peki bu hak sadece dört veya beş senede bir mi gerçekleşmeli? Seçme hakkımızın gündelik hayatımızda ve karar verme süreçlerinde nasıl daha aktif bir hale getirebileceğimizi ele alalım. Teknolojinin bir çok dalını, özelliklerini ve yapısını sistemin içine entegre edebiliriz fakat bizim seçim gibi hassas bir konuda şeffaf ve daha güvenilir bir yapıyı içine dahil ederek, hem demokrasi hem de halkın seçimini korumamız elzemdir. Son zamanlarda karşımıza çokça çıkan Blockchain yani blokzinciri teknolojisi aslında şeffaflık, halkın kolay entegre olabilmesi ve güvenlik konusunda bizim tüm ihtiyaçlarımızı karşılar. 

Peki nedir bu blockchain teknolojisi? Ne işe yarar ve nasıl bu sistemi belediyeciliğe dahil edebiliriz biraz daha yakından inceleyelim. 

Blockchain teknolojisi, genellikle kripto para birimleriyle ilişkilendirilse de, demokratik yönetim ve vatandaş katılımını destekleme potansiyeli ile de dikkat çekiyor. Bu yenilikçi teknolojinin, toplumun her kesiminden insanların yönetim süreçlerine katılımını nasıl teşvik edebileceğini ve bu sürecin bireylerin yaşam kalitesini nasıl iyileştirebileceğini keşfetmek, gerçekten umut verici.

Yönetim süreçlerinde blockchain kullanımı, şeffaflığı ve erişilebilirliği artırarak vatandaşları güçlendirir. Bu teknoloji, her bireyin yerel karar alma süreçlerine aktif bir şekilde katılmasına imkan tanır. Örneğin, bir mahalle parkının yenilenmesi veya yerel bir okulun bütçe planlaması gibi konularda yapılan oylamalarda, blockchain tabanlı sistemler sayesinde herkesin sesi duyulabilir. Bu, vatandaşların kendi topluluklarına yönelik kararları doğrudan etkileme fırsatı bulmasını sağlar.

Blockchain'in sağladığı bu katılımcı yapı, insanların kendi toplulukları üzerinde daha fazla kontrol ve söz sahibi olmalarını mümkün kılarak, yönetim süreçlerine olan ilgilerini ve memnuniyetlerini artırır. Yönetimle ilgili kararların daha açık ve anlaşılır olması, insanları kendi toplumlarıyla daha fazla bağ kurmaya ve aktif rol almaya teşvik eder. Vatandaşların katılımı arttıkça, yönetim de toplumun ihtiyaç ve beklentilerine daha duyarlı hale gelir.

Blockchain teknolojisinin getirdiği şeffaflık, vatandaşların yönetimde neyin, nasıl yapıldığını anlamalarına yardımcı olur. Bu durum, halkın yönetim kararlarına olan güvenini artırır ve kamu hizmetlerinin kalitesini iyileştirmek için daha fazla fırsat sunar. Ayrıca, blockchain tabanlı sistemler, her türlü geri bildirimin doğrudan ilgili makamlara ulaşmasını sağlayarak, sorunların çözümünde hız ve etkinlik kazandırır.

Daha mutlu bir toplum yolunda, blockchain teknolojisi, halkın ve yönetimin karşılıklı etkileşimini ve işbirliğini geliştirebilir. Yönetim süreçlerine daha fazla katılım, bireylerin toplum içinde daha güçlü ve anlamlı bir varlık hissetmelerine olanak tanır. İnsanlar kendi yaşam alanlarını şekillendirmede daha fazla söz sahibi olduğunda, toplumsal uyum ve memnuniyet artar.

Katılımcı bütçe tanımı ile dünya çapında toplamda yaklaşık 2000 belediyede, alt yapısında blokzinciri kullanılmadan bu yapı denenmiş hatta ülkemizde gerçekleşen ilk uygulamada görev alma ve dijital operasyonları yürütme şansı yakalamıştım. O günlerde blokzinciri kullanılmadan yapılan bu denli önemli bir uygulamanın ne kadar eksik kaldığını ve güven sorunu yarattığını anlamam çok zor olmadı. Blokzinciri alanındaki çalışmalarımız nedeni ile burada yaşanması muhtemel sorunları blokzincirinin çözeceğini görebiliyordum ve bu alanda çalışmalar yürütmeye başladım. Ekibim ile birlikte son aşamaya getirdiğimiz kararın halkta olduğu ve şeffaflığın ön planda olduğu ama daha önemlisi aktif vatandaş kurgusunun çalışmasına direkt etki edecek yapının kurulması için çabalarımız devam ediyor. 
Gün geldiğinde umarım tüm dünya yerel yönetimleri, şirketler, topluluklar için tamamen ücretsiz sadece oy potansiyeline yani bir nevi gücüne göre hizmet alabilecekleri bir yapıya çevirmiş olacağız. Bu denli kapsamlı bir çalışmayı yürütmemizin nedeni sahip olduğumuz teknolojik gücün farkında olan farklı düşüncelere ve geliştirmelere açık bir ekosistem kurmak. 

Sonuç olarak, blockchain teknolojisinin demokratik süreçlere entegrasyonu, sadece teknik bir ilerleme değil, aynı zamanda sosyal bir devrimdir. Bu teknoloji, yönetim süreçlerine daha geniş ve anlamlı bir katılım sağlayarak, hem bireylerin hem de toplumun daha mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürmesine yardımcı olabilir. Böyle bir dünyada, halkın ve yönetimin birlikte çalışarak, daha adil, şeffaf ve katılımcı bir toplum inşa etmesi mümkün hale gelir. Blockchain teknolojisi, bu vizyonu gerçeğe dönüştürme gücüne sahiptir, böylece herkes için daha mutlu ve umutlu bir gelecek vaat eder.

4 Nisan 2024
Yapay zekada, devrimsel değişimin yankıları

Günümüz günceli ve en popüler konusu olarak teknoloji dünyasında şüphesiz en çarpıcı başlıklardan biri olan yapay zeka konusunu ele almak ve irdelemek istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda, yapay zeka teknolojisi, basit otomasyon görevlerinden karmaşık karar verme süreçlerine kadar geniş bir yelpazede devrimsel değişimler yaşadı. Bu köşe yazısında, yapay zekanın değişimini, bu sürecin toplum üzerindeki etkilerini ve gelecekte bizi nelerin beklediğine biraz göz atalım.

1950'lerde basit algoritmalar ve makine öğrenimi modelleriyle hayatımıza girmeye çok uzak olsa da belirli ve dar kapsamlı görevleri yerine getirebiliyordu. Ancak zamanla, bilgisayar işlem gücündeki artış ve algoritma optimizasyonlarıyla birlikte, yapay zeka daha karmaşık görevleri yerine getirme kapasitesine kavuştu.

1990'lardan itibaren internetin yaygınlaşması ve veri depolama kapasitelerinin artması, yapay zeka araştırmalarını farklı bir boyuta taşıdı. Büyük veri setlerinin işlenmesi, makine öğrenimi modellerinin eğitilmesi için yeni fırsatlar yarattı. Bu dönem, yapay zekanın sadece teorik bir araştırma konusu olmaktan çıkıp, günlük hayatımızın bir parçası haline başladığı zamanlardı.

2010'lardan sonra ise yapay zeka, özellikle derin öğrenme tekniklerinin gelişimiyle sıçrama yaptı. Bu teknikler, bilgisayarların görüntüleri tanıma, doğal dil işleme ve hatta insan benzeri kararlar alma yeteneği kazanmasını sağladı. Bu gelişmeler, yapay zekanın sanayi, sağlık, eğitim ve finans gibi birçok alanda kullanımını mümkün kıldı.

Yapay zekanın bu devrimsel değişimi, etik ve sosyal sorunları da beraberinde getirdi. İşsizlik, veri gizliliği, etik yapay zeka kullanımı gibi konular, yapay zeka teknolojisinin toplum üzerindeki etkilerini tartışmaya açtı. Bu nedenle, teknolojik ilerlemenin yanı sıra, bu ilerlemenin toplumsal boyutlarının da dikkatle ele alınması gerekiyor.

Peki bizler duyduğumuz kaygıların yanında yapay zeka araçlarından şu günlerde ne gibi faydalar sağlıyoruz. İnsanoğlunun doğal güdüsü merak ile, yapay zeka ile tanışmaya çalışıyor, onu tanımaya çalışıyoruz. İnsanlığın potansiyel en büyük düşmanı olduğunu düşünenler de var, en büyük yardımcısı olan ve insan zekasının yansımasını düşünenler de. Bu ikilem doğal olduğu kadar çekişmeli de bir süreci yaşamamıza neden oluyor. 

Karşıt fikirler, karamsar bakış açıları ile harmanlanmış dürtülerimiz ile yüzde kaçını kullandığımızın sorgulandığı beyinlerimize rakip çıkıyor algısı bu endişenin ta kendisi. Belki de yapay zekadaki yapay kelimesinin suniliği çağrıştırması bizleri biraz olsun rahatlatsa ve bir ego canavarı insanın koltuklarını kabartsa da kontrolün yavaş yavaş elimizden gidecek olması kaygısı bu soruları, sorun haline getirme potansiyelini besliyor.

Şimdilerde sosyal medya paylaşımlarımız, ödevlerimiz, eğlencelik resim ve video içeriklerimizde sıklıkla yararlandığımızı gördüğümüz yapay zekanın bundan çok fazlası olduğunu fark etmemiz çok zaman almayacak. Yaşanan akıl dışı ilerleme ve her geçen gün yeni bir yapay zeka aracı duyurusu ile silkelendiğimiz bu günlerde insan kendi konumunu belirlemeye çalışıyor. Pragmatik bir yaklaşımla ticari çıkar ve girişimcilik fırsatlarına katkı sağladığı gibi,  bilim, buluş, inovasyon dünyasına hız verecek gelişmeleri de duymaya hazır olun. 

Geleceğe baktığımızda, yapay zekanın insan hayatının hemen her alanında daha etkin bir rol oynayacağı öngörülüyor. Öz yönetimli araçlardan akıllı şehir altyapılarına, kişiselleştirilmiş sağlık hizmetlerinden sürdürülebilir çevre yönetimine kadar pek çok alanda, yapay zeka devrimi şekillenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Yapay zekanın ürkütücü tavrı, teknolojik ilerlemenin hızına ve bu ilerlemenin potansiyel sonuçlarına duyulan endişeyi yansıtıyor. Yapay zekanın değişimi, hayatımızın birçok alanında devrim yaratırken, aynı zamanda bazı riskler ve etik soruları da beraberinde getiriyor. 

Yapay zekanın devrimsel değişimi, sadece teknoloji dünyasında değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve etik alanlarda da derin izler bırakmaya devam edecek gibi duruyor. Bu yüzden, bu teknolojik devrimin faydalarını maksimize etmek ve olası riskleri minimize etmek için, multidisipliner bir yaklaşım ve etik bir çerçevenin geliştirilmesi büyük önem taşıyor.

Kendi zekamızın bir ürünü olan yapay zeka ile dramatik bir şekilde karşı karşıya gelmek ve her yeni teknolojiye tarih boyunca tekerrür ettiği gibi savaş mı açacağız yoksa bu devrimin insanlık faydasına olan yararları üzerine daha fazla mı düşüneceğiz bunu zaman gösterecek.

Konu ne olursa olsun odak daima insandır. Teknolojik gelişmelerin önündeki engel de, onu iyi ve güzel bir dünya için değerlendirmek de sadece sizin elinizde. Zamanımızın azaldığını düşünmek yerine, zaman kavramının öneminin kalmayacağı bir geleceği düşünmek gibi absürt bir yaklaşımla yapay zekayı şaşırtmayı tercih ederim. Zira hayal gücü gibi insana has bir yeteneğin bu süreçte en etkili yöntemimiz hatta, silahımız olacağı kanısındayım. 

28 Mart 2024