Tgrt Haber
29 Kasım 2017 20:26

Kalın: Yeni bakış açılarına ihtiyacımız var

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, İstanbul'da yaşanan bir hadise, Washington'da, Berlin'de, Paris'teki gelişmeleri etkileyebilir. İlişkilerin bu kadar karmaşık hale geldiği bir noktada bizim yeni bakış açılarına ihtiyacımız var." dedi.

Kalın: Yeni bakış açılarına ihtiyacımız var
ibrahim kalın,

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Uluslararası İş Birliği Platformu'nun (UİP) düzenlediği ve bu yıl, "Geleceğin Tasarımı: Küreselleşmenin Yeni Sınavı" temasıyla düzenlenen, 8. Boğaziçi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bu tür etkinliklere ev sahipliği yapmasının, dünya açısından da önem arz ettiğini dile getirdi.

"Dünya siyasetini birçok aktör şekillendiriyor"
İbrahim Kalın, küreselleşme çağının, aynı zamanda karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin giderek güçlendiği bir çağ olduğuna işaret etti. Aynı anda birçok etkinin, birçok etkenin, aktörün dünya siyasetini şekillendirmeye başladığı bir dönemden geçildiğini belirten Kalın, "17. yüzyılda ortaya atılan Vestfalya'nın, ulus devlet sisteminin artık sorgulanmaya başladığı, ulus devlet dışı aktörlerin dünya siyasetinde etkin olmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Küreselleşme bunun en somut kavramsallaştırmalarından bir tanesiydi." dedi.

"Tahlil süreçlerimize dahil etmemiz gerekiyor"
Sadece tek bir "unsurlar paketi" üzerine yoğunlaşarak dünyayı anlamanın mümkün olmadığını ifade eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aynı anda birden fazla unsurun birbirini nasıl etkilediğini, tahlil süreçlerimize dahil etmemiz gerekiyor. Bunun için de kartopu etkisi döneminden, aslında biz kelebek etkisi dönemine geçiyoruz. Kartopu etkisi döneminde dağın bir yerinde başlayan kartopu yavaş yavaş aşağı inerken ivme kazanır, büyür ve bunun az çok yönünü, ivmesini, ağırlığını ve muhtemel sonuçlarını tahmin edebilirsiniz. Yüzde 100 kesinlikle olmamakla beraber, bu kartopunun şuraya gideceğini, şöyle bir kütleye ulaşacağını, şöyle bir etki yapabileceğini takriben tahmin edebilirsiniz. Ama bugün kelebek etkisi denen çağda, artık hangi unsurun dünyanın neresinde ne tür gelişmeleri tetikleyeceğini kestirmek o kadar kolay değil. Çok mekanik bir ilişki ağından, son derece dinamik, çok boyutlu, karmaşık bir ilişkiler ağına geçmiş bulunuyoruz. Bu kelebek etkisi çağında, Endonezya'da yaşanan bir hadise, Afrika'daki gelişmeleri tetikleyebilir, New York'ta yaşanan bir hadise Tokyo'daki gelişmeleri etkileyebilir, İstanbul'da yaşanan bir hadise, bir gelişme Washington'da, Berlin'de, Paris'teki gelişmeleri doğrudan etkileyebilir. Bu kadar iç içe geçmiş bir dünyada ilişkilerin bu kadar karmaşık hale geldiği bir noktada da bizim yeni analiz enstrümanlarına, yeni bakış açılarına ihtiyacımız var."

"Çok boyutlu dış politika kaçınılmaz"
Türkiye'nin izlediği dış politikayla ilgili zaman zaman, "Batı ekseninden uzaklaşıyor, Batı ittifakının dışına çıkıyor, yeni arayışlar içine giriyor." gibi eleştiriler yapıldığını hatırlatan Kalın, "Bu eleştiriler yapıldığı zaman, bu noktayı tekrar hatırlamakta fayda vardır diye düşünüyorum. Çünkü soğuk savaş döneminin empoze ettiği çift kutuplu dünyadan bugün çok kutuplu, tam istikametini, mahiyetini, dinamizmini kavrayamadığımız, anlamaya çalıştığımız bir dünyada, ülkelerin çok boyutlu, çok yönlü dış politika izlemesi doğal olarak kaçınılmazdır." ifadelerini kullandı.

"Asya ile hep derinlikli ve kapsamlı ilişkilerimiz oldu"
Afrika gibi, Asya ülkeleri ve siyasetine de ilgisiz kalamayacaklarının altını çizen İbrahim Kalın, Türkiye'nin burada bir adım daha ileri gittiğini dile getirdi. Türkiye ile Asya'nın tarihi bağları olduğuna dikkati çeken Kalın, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Japonya ile çok iyi ilişkilerin bulunduğunu vurguladı.

Asya ile Türkiye'nin hep derinlikli ve kapsamlı ilişkileri olduğunun altını çizen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Coğrafi uzaklık bu ilişkilerin güçlendirilmesine hiçbir zaman bir engel teşkil etmedi. Aynı şekilde son dönemde Türkiye ile Rusya ve Çin arasında yaşanan yakınlaşma, zaman zaman eleştiri konusu yapılmakta. 'Neden Türkiye, Rusya ile bu kadar yakın ilişki içine giriyor? S400'leri neden Rusya'dan alıyor? Bir NATO müttefikinin, ittifak dışındaki bir ülkenin savunma sistemini alması nasıl izah edilebilir?' gibi eleştirilerin zaman zaman dile getirildiğini görüyoruz. Bu küresel ve çok boyutlu dış politika bağlamında, bu zaviyeden baktığımız zaman, aslında bizim için bu sorunun cevabı çok açık ve net. Nasıl diğer bütün büyük ülkeler, büyük aktörler dünyanın farklı coğrafyalarında rol almak için bir mücadele içerisindeler ise Türkiye'nin de kendi ihtiyaçları çerçevesinde bu politikayı geliştirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Çok açık bir şekilde ifade edeyim. Avrupa ülkeleri, Orta Doğu siyasetine ağırlık koydukları zaman, kimse bunu Batı ittifakından uzaklaşma olarak değerlendirmiyor." 

"Suriyeliler keyif olsun diye ülkelerini terk etmedi"
Kalın, geçen yıl Avrupa'da gerçekleştirilen bir toplantıda Suriyeli mülteciler konusunda Avrupalı bir yetkili ile yaşadığını diyaloğu anlattı.

"Geçen yıl Avrupa'da yaptığımız bir toplantıda çok önemli Avrupalı bir yetkili, Suriye mülteci meselesini konuşurken Cumhurbaşkanı'mıza hitaben bize demişti ki, 'Sayın başkan tabi siz haklısınız, bu kadar mülteciye ev sahipliği yapıyorsunuz, doğru diyorsunuz ama bakın hala mültecilerin hala en fazla gelmek istediği yer Avrupa başkentleri.' Ben müsaade isteyip müdahale etme ihtiyacı hissettim." diyen Kalın, Avrupalı yetkiliye, Suriyeliler'in ne Londra'ya, ne Paris'e, ne Berlin'e, ne İstanbul'a, ne de Gaziantep'e gelmek istediğini, Suriyelilerin kendi vatanlarına dönmek istediğini söylediğini belirtti.

Suriyelilerin keyif olsun diye ya da piknik yapmak amacıyla ülkelerini terk etmediğine vurgu yapan Kalın, "Bu insanlar savaştan, ölümden, yıkımdan, varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçarak bu kadere mahkum edildiler. Eğer bizim yaklaşımımız bu insanların acılarını dindirmek, bu insanlara bir ev-yurt, bir mekan sağlamak değil de kendi ülkelerimizle ilgili birtakım hesaplar yapmak olursa biz insanlık adına büyük bir kaybın içinde oluruz demektir. Burada asıl acıyı çeken Suriye halkını hiçbir zaman unutmadan bu Suriye sürecini de yürütmemiz gerekiyor. Dolayısıyla burada Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta ve başka yerlerde yaşanan vekalet savaşlarına karşı hepimizin büyük bir dikkat içerisinde olması gerekiyor ve maalesef bu vekalet savaşlarını sürekli hale getirmek için zaman zaman etnik gerginliklerin, zaman zaman mezhebi gerginliklerin kaşındığını, tırmandırıldığını da görüyoruz. Buna karşı hepimizin de büyük bir teyakkuz hali içerisinde, büyük bir farkındalık bilinci içerisinde olması gerekiyor." dedi.

Sünni-Şii ilişkileri
Bazı bölgelerde yaşanan Sünni-Şii gerginliğine değinen Kalın, şöyle konuştu:

"Bunun tarihine burada girecek değilim ama özellikle yakın dönemde yaşanan gerginliklerin çok önemli bir kısmı Sünniler Sünni, Şiiler Şii olduğu için değil, bunların bir şekilde ulus devlet çıkarlarının aracı haline getirildiği için bu gerginliklerin yaşandığını görüyoruz. Yani aslında Sünnileri kendi haline bıraksak, Şiileri kendi haline bıraksak bu insanlar yüzlerce yıldır nasıl barış içerisinde yaşadılarsa, farklılıkları zenginlik olarak görüp İbn Arabi'nin güzel tabiriyle 'kesrette vahdet' perspektifi ile yani 'çoklukta birlik' perspektifi ile nasıl bir arada yaşayabildilerse bundan sonra da yine barış içerisinde, adalet, maslahat, barış-kardeşlik ilkeleri çerçevesinde yaşayabilirler. Ama araya vekalet savaşları girdiğinde başka çıkarlar; bunlar şirket çıkarları olabilir, ulus devletlerin çıkarları olabilir, başka şeyler olabilir. Bu ilişkilerin de giderek bir çatışma alanı haline getirildiği görüyoruz."

Bölgede yaşanan çatışmalar
Kalın, yaklaşık bin yıl boyunca Mezopotamya coğrafyasının bilimin, kültürün, sanatın, düşüncenin, mimarinin, estetiğin merkezi olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"O coğrafyada yaşayan insanlarımızın Araptır-Türkmendir, Farisidir-Kürttür fark etmez, Sünnidir-Şiidir, Müslümandır-Hristiyandır fark etmez tekrar bilimin, düşüncenin, sanatın, estetiğin taşıyıcılar olmalarının önünde hiçbir engel yok. Oryantalistlerin zaman zaman dile getirdiği birtakım kültürcü-özcü argümanların tersine bizim coğrafyamız her zaman savaş, her zaman yıkım, her zaman çatışma üretmek zorunda değildir. Bilelim ki bunun devam için uğraşan birtakım güçler var. Bizim bunlara karşı birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Ben bunu derken kaba saba bir üçüncü dünyacılıktan bahsetmiyorum. Yani İslam dünyasındaki insanlar olarak, Türkiye'deki, Irak'taki, Suriye'deki, Libya'daki, Tunus'taki insanlar olarak kendimizi dünyaya kapatalım demiyorum ama ayaklarımızın nereye bastığını bilelim. Kendi kimliğimizin farkında olarak, kendi tarihimizin ve hafızamızın farkında olarak bugünü ve geleceği doğru tahlil edelim. "

Türkiye'nin içinde bulunduğu batı ittifakı ile ilişkileri
Türkiye'nin içinde bulunduğu Batı ittifakı ile ilişkileri yorumlayan Kalın, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci, Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olması ve Transatlantik İttifakı'nın önemli bir üyesi olması Türkiye'nin modern dönemdeki tarihinin en önemli ayırt edici vasıflarından bir tanesidir. Türkiye bu ittifak içerisinde son derece önemli roller oynamaya da devam etmektedir. Fakat biz dış politikayı hiçbir zaman sıfır toplamlı bir oyun olarak görmedik. Yani Batı ittifakı içerisinde yer alıyoruz diye Batılı olmayan dünyaya sırtımızı dönmek zorunda değiliz. Tam tersine 360 derece bir bakış açısına sahip dış politika geliştirmek elbette mümkündür ve çağın gerçekleriyle daha uyumludur. Küreselleşme ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri çerçevesinde 360 derece bakabilen bir dış politika bizim için, bölgemiz ve dünya için daha doğru, daha yapıcı, daha barışçıl bir dış politika perspektifi demektir."

"Son dönemde Filistin uzlaşı sürecindeki gelişmeler bizim için memnuniyet verici"
Filistin meselesinin her ne kadar "Arap Baharı"yla bir miktar gölgelenmiş gibi görünse de Orta Doğu ve İslam dünyası siyasetinin en önemli konularından biri olmaya devam ettiğini dile getiren Kalın, bunun bir toprak, milliyet ve din meselesi olmadığını vurguladı.

İbrahim Kalın, Filistin meselesinin bir adalet meselesi olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Modern siyaset tarihine baktığınız zaman bu kadar adaletsizlik üretmiş bir başka kriz yoktur. Bir milletin yüz yıldır devam eden işgali, daha sonra devam eden güçsüzleştirme, malından mülkünden edinme, yerleşimci politikaları adı altında Filistinlilerinin yaşam haklarının, tanınma haklarının ellerinden alınması başlı başına büyük bir adalet krizidir aslında. Dünya sisteminin adalet üretemediğinin en somut göstergelerinden birisidir. Son dönemde özellikle Filistin uzlaşı sürecinde yaşanan gelişmeler bizim için memnuniyet verici. Farklı Filistinli grupların Hamas'ın, Fetih'in ve diğer grupların bir araya gelerek bir ulusal uzlaşı yoluyla seçimlere gidecek olması ve daha güçlü ve birleşik bir Filistin olarak müzakere masasına oturacak olması elbette bizim için sevindirici bir konudur. "

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi
İbrahim Kalın, yakın dönemde yapılacak önemli işlerden birinin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin hayata geçirilmesi olacağını, çalışmaların devam ettiğini, henüz bir tarihin kesinleşmediğini, önümüzdeki günlerde Suriyeli tarafların katılacağı, gerçek muhalefeti temsil eden Suriyeli grupların yer alacağı bir ulusal diyalog kongresinin yapılacağını anımsattı.

Bu konuda baştan beri temel kriterin, Suriye'nin toprak bütünlüğüne bağlı olan teröre bulaşmamış grupların kongreye davet edilmesi olduğunu dile getiren Kalın, şöyle konuştu:

"Bununla kastettiğimiz de açık. Yine daha açık bir şekilde ifade edeyim, bu kongreye PYD, YPG gibi yapıların dahil edilmemesidir. Neden? Çünkü PYD, YPG herkesin bildiği gibi PKK'nın Suriye koludur. Hem Amerika'da hem Avrupa'da terör örgütü olarak tanımlanmış, Türkiye'nin de terör örgütü olarak tanımladığı bir yapının, organizasyonun Suriye koludur. Bunun SDF, SDG, Arap bilmem neyi, falan gibi birtakım yeni isimlendirmelerle kamufle etmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğu da açıkça ortadadır. Daha 1, 1,5 yıl öncesine kadar ABD'nin resmi belgelerinde, web sitelerinde PYD ve YPG'nin PKK'nın Suriye kolu olduğu açık bir şekilde yazılmaktaydı. Ne zaman ki PYD YPG politikası Amerika'nın Suriye'ye ilişkin ana politikası haline geldi. Bu raporların açıklamaların da web sitelerinden indirildiğini, geriye doğru düzeltilmeye çalışıldığını gördük maalesef. Gerçek şu ki, bugüne kadar bize anlatılan DEAŞ'a karşı en etkili mücadeleyi veren grup PYD, YPG'dir iddiasının da bir efsaneden ibaret olduğunu biz defalarca gördük. Neden? Çünkü ABD'nin verdiği bu destek bir başka gruba verilseydi, yani bu kadar büyük askeri destek, siyasi destek, finansal destek ve medya desteği bir başta gruba verilseydi, örneğin Hür Suriye Ordusu'na verilseydi, başka Arap gruplara verilseydi, Türkmenlere verilseydi, PYD'li olmayan Kürtlere verilseydi, onlar DEAŞ'a karşı mücadele eden grup olarak bugün öne çıkarlardı."

"Suriye sahasında küresel bir oyun kurulmak isteniyor"
Artık meselenin ne DEAŞ, ne Rakka'yı kimin alacağı, ne de PYD olduğunu, Suriye sahasında yeni bölgesel ve küresel bir oyun kurulmak istendiğine işaret eden Kalın, şunları söyledi:

"Burada ülkelerin, aktörlerin genel yaklaşımı, kimin ne tür bir jeopolitik konum elde edeceği meselesine dönüşmüş durumda. Biz bu konuda genel bir uyarıda bulunmak istiyoruz. Öncelik hiç kimsenin 'Ben şurada, şu pozisyonu elde edeyim, şu gruba, şu ülkeye karşı, şöyle bir alternatif güç oluşturayım.' meselesi olmamalıdır. Herkesin önceliği Suriye halkı olmalıdır. Modern siyasi tarihte Suriye savaşı kadar kanlı bir savaş bildiğimiz kadarıyla yaşanmadı, en azından son 40-50 yıl içerisinde. Bunun en büyük acısını çeken, yükünü taşıyan Suriye halkı olmuştur. Biz Türkiye'de 3,5 milyona yakın Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke olarak onların acılarının ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Onların acılarını hafifletmek için bir nebze de olsa çaba sar ediyoruz. Ama onların yaşadığı dramı bütün dünya görüyor."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...